Kimler hatta?
Toplam 77 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 77 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 77 kişi Cuma Kas. 22, 2024 5:41 pm tarihinde online oldu.
En son konular
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
Çocukların Dünyası
1 sayfadaki 1 sayfası
Çocukların Dünyası
Ağlayan bir çocuk görünce, onunla beraber ağlamak geliyor içimden. Gülen bir çocuk görünce de, gülmeden edemem.
Nerede bir çocuk görsem, onu sevmek, onunla şakalaşmak ve oynamak isterim. Renkleri, ırkları, dilleri hiç önemli değil. Hepsi sevimli, hepsi günahsız, hepsi masum… Onlar zaten hep aynı dili konuşur. Daha çok ağlayışlarıyla ve gülüşleriyle meramlarını anlatmaya çalışırlar. Biraz sevin de görün. Parlayan ışıl ışıl gözleriyle, pirinç tanesi gibi küçücük dişlerini göstererek içten gelen gülücüklerle adeta size teşekkür ederler. Sizi, kendilerine biraz yakın hissedince; sizinle arkadaş olur, oyun oynamak isterler. Kıyamam onlara. İşlerimi bırakır, onlarla beraber çocuk olur; arkadaş olur, oynarım.
Yeni bir oyuncak, yeni bir giyecek veya ayakkabı alınmışsa; bazı büyükler gibi eşyalarıyla övünmezler. Kibirlenmeyi bilmezler. Ancak sevinçlerini paylaşmak için getirip size de gösterirler. “Annem aldı”, “babam aldı” diyerek de alana minnet borçlu olduklarını unutmazlar. Çocuklar hiç nankör değildir. İyilikbilir onlar. Kimden ilgi ve iyilik görmüşlerse onu daha çok severler.
“Küçükleri sevmeli, büyükleri saymalı” diye bir söz var. Büyüklerden de, küçüklerden de sevilmeyi hak edenlerden sevgimi esirgemem. Ama ben, en çok çocuklara saygı duyuyorum. Çünkü onları büyüklerden daha dürüst, daha samimi buluyorum. Onların sözlüklerinde ikiyüzlülük, riyakârlık, aldatma, münafıklık gibi kelimelere rastlayamazsınız. Şeytanca davranmazlar. Gülüşleri, ağlayışları bile buram buram samimiyet kokmaktadır. Safça bakışlarında bile bunu sezmek mümkündür.
Çocukların yalan söylemeyeceğini bilen bir polis: “Babanın silahı var mı” diye soruyor aramaya gittikleri evin çocuğuna. O da: “Babam; ‘silahımın yatakların arasında olduğunu hiç kimseye söyleme’ dedi” diyor, polise.
Söylediklerinde ve yaptıklarında hep samimidirler ve içlerinden geldiği gibi davranırlar. Belki bu nedenle biraz yaramaz olurlar. Şeytanlık bilmezler. Şeytan uğramaz onların yanına. Ne işi var şeytanın meleklerin yanında? Yeme içmeleri de olmasa, meleklerden farkları ne çocukların?
Kötülük istemez onlar. İnsanlar, hep barışık yaşasın, birbirlerine güvensinler, birbirlerini sevsinler, iyilikte yardımlaşsın isterler. Birileri kavga edecek, hatta tartışacak olsa, önce onları ağlarken görürsünüz.
Ağlayan birini gördüklerinde, onlar da ağlar… Gülenle, gülerler; sebebini bilmeseler de… Sebep önemli de değil onlar için. Akıllarına bile gelmez. İnsanların ağlamasına gönülleri razı olmaz, herkesin gülmesini isterler.
Onların büyükler gibi ne yumruğu, ne silahı var. Silahları gözyaşı işte. Gözyaşlarıyla büyükleri merhamete getirip isteklerini iletmeye çalışırlar.
Büyüklere özenmeyi, onları örnek almayı, taklit etmeyi severler. “Büyüklerimiz daha iyi bilir, onlar, güngörmüş, tecrübelidir, neyin iyi, neyin kötü olduğunu bizden daha iyi bilirler” diye düşünürler zahir. Babasını, anasını, öğretmenini ve diğer büyüklerini gözlerinde çok büyütürler. “Ah ben de onlar gibi bir olabilsem” diye düşünür dururlar. Bazen de açıkça öykünürler büyüklerini.
Kişi, hep güzel yaptığını, hatta en güzel yaptığını sanır… Oysa büyüklerin aynası; küçüklerdir. Küçüklerin yaptığı bazı yanlış davranışlara, söyledikleri çirkin ve yalan sözlere kızarlar da; çocukta görülen o çirkinliklerin, çocuğa ait olmadığını; kendi davranışlarını yansıttıklarını neden düşünmez büyükler!
Kendilerine “niçin yapıyorsun” diye kızdıkları, çirkin gördükleri işleri, büyüklerin neden yaptığına bir anlam veremez küçükler.
Çocukların güzel davranışlarını “o benim çocuğum” diye sahiplenip övünen baba ve analar, onların yaptıkları yanlışlıklardan dolayı da hemen kızıp cezalandırmak yerine; “acaba ben mi bir yanlışlık yaptım” diye niçin düşünmüyorlar?
Her çocuk, İslam fıtratı üzere doğar. Yaratılışları güzeldir. Güzel yaşamak isterler. Onları güzel olmayan inanç, düşünce ve davranışlarla tanıştıran babası, annesi ve diğer büyükleridir.
Büyüklerin hatalarının cezasını da daha çok çocuklar çeker. Bakınız; savaşlarda en çok aç, susuz, ilaçsız, korumasız olan, sakat kalan ve ölen yine onlardır. Ölmeyip sağ kalanlar da, ömür boyu psikolojik rahatsızlık çekerler. Savaşlar, kurban olarak daha çok savunmasız körpeleri seçiyor.
İhtirasları, inatları veya yaptıkları yanlışlıklar yüzünden boşanan ailelerin en ağır yükü, acımasızca yine onların sırtına yüklenir. Çocuk yuvaları, baba ana sevgisiyle tanışamayan bu masum kurbanlarla dolu.
Oysa onlar, cezalandırılmayı hak etmiyorlar. Günahsız onlar. Ceza çekecek kadar güçlü bile değiller. Onlar daha küçük; onlar daha çocuk…
Yaratıcı, çocuklara karşı sevgi, şefkat ve merhamet duygularıyla donatmış kullarını. (hatta hayvanlarda -en vahşi hayvanlarda- bile görmek mümkün bunu.) Büyümeleri için onların buna ihtiyaçları var. Yemeleri, içmeleri, temizlenmeleri, korunmaları, eğitilmeleri gerekir. İnsanlarda o sevgi ve şefkat olmasaydı; çocuklar ihmal edilirlerdi. Hayatta kalmaları bile zorlaşırdı. Onlar büyüdükçe, kendilerini koruyacak yaşlara geldikçe, büyüklerin koruma duyguları da zayıflıyor. Küçücük çocukların ve torunların çok sevilişleri de belki bu yüzden. Allah’ın, büyüklere verdiği bir özellik…
Büyükler, büyüklenmeyi, başınızı havaya dikmeyi bırakın da; çocuklarınıza eğilin. Sahip çıkın neslinize. Kötülüklerden gözünüz gibi koruyun onları. Bırakın faydasız şeylerle uğraşmayı; gereksiz programlar karşısında zaman öldürmeyi… Kedilerle, köpeklerle, kuşlarla, hobilerinizle ilgilenip çocukları ihmal etmeyin. Onlarla ilgilenmeye de zaman ayırın. İlgilenmeye her şeyden daha çok onlar layık.
Bırakıp gideceksiniz her şeyinizi. Dininizi, düşüncenizi, Kitabınızı, kültürünüzü, medeniyetinizi, vatanınızı, dünyanızı onlara emanet edeceksiniz. Onlar mirasçınız olacak sizin. İhmal ederseniz çocuklarınızı, onlar da bıraktığınız miraslara sahip çıkmazlar. Ayakaltı olur değerleriniz. Yazık olur geleceğinize. İstikbaliniz kararır.
İstikbali başka şeylerde aramayın; çocukların bizzat kendisidir…
Adil Akkoyunlu
Nerede bir çocuk görsem, onu sevmek, onunla şakalaşmak ve oynamak isterim. Renkleri, ırkları, dilleri hiç önemli değil. Hepsi sevimli, hepsi günahsız, hepsi masum… Onlar zaten hep aynı dili konuşur. Daha çok ağlayışlarıyla ve gülüşleriyle meramlarını anlatmaya çalışırlar. Biraz sevin de görün. Parlayan ışıl ışıl gözleriyle, pirinç tanesi gibi küçücük dişlerini göstererek içten gelen gülücüklerle adeta size teşekkür ederler. Sizi, kendilerine biraz yakın hissedince; sizinle arkadaş olur, oyun oynamak isterler. Kıyamam onlara. İşlerimi bırakır, onlarla beraber çocuk olur; arkadaş olur, oynarım.
Yeni bir oyuncak, yeni bir giyecek veya ayakkabı alınmışsa; bazı büyükler gibi eşyalarıyla övünmezler. Kibirlenmeyi bilmezler. Ancak sevinçlerini paylaşmak için getirip size de gösterirler. “Annem aldı”, “babam aldı” diyerek de alana minnet borçlu olduklarını unutmazlar. Çocuklar hiç nankör değildir. İyilikbilir onlar. Kimden ilgi ve iyilik görmüşlerse onu daha çok severler.
“Küçükleri sevmeli, büyükleri saymalı” diye bir söz var. Büyüklerden de, küçüklerden de sevilmeyi hak edenlerden sevgimi esirgemem. Ama ben, en çok çocuklara saygı duyuyorum. Çünkü onları büyüklerden daha dürüst, daha samimi buluyorum. Onların sözlüklerinde ikiyüzlülük, riyakârlık, aldatma, münafıklık gibi kelimelere rastlayamazsınız. Şeytanca davranmazlar. Gülüşleri, ağlayışları bile buram buram samimiyet kokmaktadır. Safça bakışlarında bile bunu sezmek mümkündür.
Çocukların yalan söylemeyeceğini bilen bir polis: “Babanın silahı var mı” diye soruyor aramaya gittikleri evin çocuğuna. O da: “Babam; ‘silahımın yatakların arasında olduğunu hiç kimseye söyleme’ dedi” diyor, polise.
Söylediklerinde ve yaptıklarında hep samimidirler ve içlerinden geldiği gibi davranırlar. Belki bu nedenle biraz yaramaz olurlar. Şeytanlık bilmezler. Şeytan uğramaz onların yanına. Ne işi var şeytanın meleklerin yanında? Yeme içmeleri de olmasa, meleklerden farkları ne çocukların?
Kötülük istemez onlar. İnsanlar, hep barışık yaşasın, birbirlerine güvensinler, birbirlerini sevsinler, iyilikte yardımlaşsın isterler. Birileri kavga edecek, hatta tartışacak olsa, önce onları ağlarken görürsünüz.
Ağlayan birini gördüklerinde, onlar da ağlar… Gülenle, gülerler; sebebini bilmeseler de… Sebep önemli de değil onlar için. Akıllarına bile gelmez. İnsanların ağlamasına gönülleri razı olmaz, herkesin gülmesini isterler.
Onların büyükler gibi ne yumruğu, ne silahı var. Silahları gözyaşı işte. Gözyaşlarıyla büyükleri merhamete getirip isteklerini iletmeye çalışırlar.
Büyüklere özenmeyi, onları örnek almayı, taklit etmeyi severler. “Büyüklerimiz daha iyi bilir, onlar, güngörmüş, tecrübelidir, neyin iyi, neyin kötü olduğunu bizden daha iyi bilirler” diye düşünürler zahir. Babasını, anasını, öğretmenini ve diğer büyüklerini gözlerinde çok büyütürler. “Ah ben de onlar gibi bir olabilsem” diye düşünür dururlar. Bazen de açıkça öykünürler büyüklerini.
Kişi, hep güzel yaptığını, hatta en güzel yaptığını sanır… Oysa büyüklerin aynası; küçüklerdir. Küçüklerin yaptığı bazı yanlış davranışlara, söyledikleri çirkin ve yalan sözlere kızarlar da; çocukta görülen o çirkinliklerin, çocuğa ait olmadığını; kendi davranışlarını yansıttıklarını neden düşünmez büyükler!
Kendilerine “niçin yapıyorsun” diye kızdıkları, çirkin gördükleri işleri, büyüklerin neden yaptığına bir anlam veremez küçükler.
Çocukların güzel davranışlarını “o benim çocuğum” diye sahiplenip övünen baba ve analar, onların yaptıkları yanlışlıklardan dolayı da hemen kızıp cezalandırmak yerine; “acaba ben mi bir yanlışlık yaptım” diye niçin düşünmüyorlar?
Her çocuk, İslam fıtratı üzere doğar. Yaratılışları güzeldir. Güzel yaşamak isterler. Onları güzel olmayan inanç, düşünce ve davranışlarla tanıştıran babası, annesi ve diğer büyükleridir.
Büyüklerin hatalarının cezasını da daha çok çocuklar çeker. Bakınız; savaşlarda en çok aç, susuz, ilaçsız, korumasız olan, sakat kalan ve ölen yine onlardır. Ölmeyip sağ kalanlar da, ömür boyu psikolojik rahatsızlık çekerler. Savaşlar, kurban olarak daha çok savunmasız körpeleri seçiyor.
İhtirasları, inatları veya yaptıkları yanlışlıklar yüzünden boşanan ailelerin en ağır yükü, acımasızca yine onların sırtına yüklenir. Çocuk yuvaları, baba ana sevgisiyle tanışamayan bu masum kurbanlarla dolu.
Oysa onlar, cezalandırılmayı hak etmiyorlar. Günahsız onlar. Ceza çekecek kadar güçlü bile değiller. Onlar daha küçük; onlar daha çocuk…
Yaratıcı, çocuklara karşı sevgi, şefkat ve merhamet duygularıyla donatmış kullarını. (hatta hayvanlarda -en vahşi hayvanlarda- bile görmek mümkün bunu.) Büyümeleri için onların buna ihtiyaçları var. Yemeleri, içmeleri, temizlenmeleri, korunmaları, eğitilmeleri gerekir. İnsanlarda o sevgi ve şefkat olmasaydı; çocuklar ihmal edilirlerdi. Hayatta kalmaları bile zorlaşırdı. Onlar büyüdükçe, kendilerini koruyacak yaşlara geldikçe, büyüklerin koruma duyguları da zayıflıyor. Küçücük çocukların ve torunların çok sevilişleri de belki bu yüzden. Allah’ın, büyüklere verdiği bir özellik…
Büyükler, büyüklenmeyi, başınızı havaya dikmeyi bırakın da; çocuklarınıza eğilin. Sahip çıkın neslinize. Kötülüklerden gözünüz gibi koruyun onları. Bırakın faydasız şeylerle uğraşmayı; gereksiz programlar karşısında zaman öldürmeyi… Kedilerle, köpeklerle, kuşlarla, hobilerinizle ilgilenip çocukları ihmal etmeyin. Onlarla ilgilenmeye de zaman ayırın. İlgilenmeye her şeyden daha çok onlar layık.
Bırakıp gideceksiniz her şeyinizi. Dininizi, düşüncenizi, Kitabınızı, kültürünüzü, medeniyetinizi, vatanınızı, dünyanızı onlara emanet edeceksiniz. Onlar mirasçınız olacak sizin. İhmal ederseniz çocuklarınızı, onlar da bıraktığınız miraslara sahip çıkmazlar. Ayakaltı olur değerleriniz. Yazık olur geleceğinize. İstikbaliniz kararır.
İstikbali başka şeylerde aramayın; çocukların bizzat kendisidir…
Adil Akkoyunlu
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paz Tem. 31, 2011 12:01 am tarafından Misafir
» HZ.OSMAN (r.a)'IN HAYATI
C.tesi Ocak 29, 2011 2:36 am tarafından V@K@R
» ROMANTIZM DORUKLARINDA KAZI CALISMASI !
Salı Ara. 28, 2010 3:09 pm tarafından Bäbüsselam
» BU GÜN CUMA
Paz Ara. 19, 2010 8:55 am tarafından visal*1
» GELSEEYDİN SEVGİLİ
Paz Ara. 19, 2010 8:41 am tarafından visal*1
» iman (AMENTÜ)
Paz Ara. 19, 2010 8:33 am tarafından visal*1
» mübarek cuma günü
Paz Ara. 19, 2010 8:24 am tarafından visal*1
» dosta doğru
Paz Ara. 12, 2010 6:42 pm tarafından visal*1
» SENİ SEVİYORUM EFENDİM
Perş. Ara. 09, 2010 7:23 am tarafından visal*1