Kimler hatta?
Toplam 79 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 79 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 83 kişi Cuma Kas. 22, 2024 5:46 pm tarihinde online oldu.
En son konular
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
ASHAB'IN TEFEKKÜRÜ
1 sayfadaki 1 sayfası
ASHAB'IN TEFEKKÜRÜ
Ashabin Tefekkürü*
Mikdat bin Esved (r.a.)
Hakkinda çok bilgi olmayan bir sahabi. Ama Efendimiz (s.a.v.)'i en iyi anlayan sahabelerden biri. Ashabin tümünden Cenâb-i Hak razi oldugunu buyurmustur. Fakat Ebu Bekir Siddik (r.a.) basta olmak üzere imanda, askta, sadakatte bir derecelenme oldugu muhakkak. Büyügümüzün ifadesiyle, ashabin Hz. Peygamber'i anlama ve bu anlayisa göre O'na yönelme, tutunma, istifade ve hizmet etme tutumlari derece derece idi. Iste bu yazimizda Hz. Mikdat (r.a.) ekseninde açmaya, anlamaya çalisacagimiz hadisede Hz. Mikdat'in iyi bir gözlemci olma, arastirma ve yogunlastigi konunun inceliklerine vakif olma çabasini görecegiz ki tefekkürün baslangiç noktasi da budur.
Konuya geçmeden Hz. Mikdat'i bilebildigimiz birkaç rivayetle tanimaya çalisalim. Bedir gününde Efendimiz (s.a.v.) kervanin kaçmasi ve müsrik Mekke ordusuyla karsi karsiya kalinmasi durumunda ashabiyla istisare eder. Ibn-i Ishak'in ayrintili rivayetine göre önce Hz. Ebu Bekir Siddik (r.a.) sonra Hz. Ömer (r.a.) konusur sonra sözü Hz. Mikdat (r.a.) alir ve söyle der:
� "Ey Allah'in Rasûlü, biz sana Israilogullari'nin Hz. Musa'ya dedigi gibi "Sen ve Rabbin gidin savasin, biz burada oturuculariz!" demiyoruz. Diyoruz ki senin saginda, solunda, önünde yer alip seninle birlikte küf-fara karsi savasacagiz. Seni hak ile gönderen Zat'a yemin olsun ki bizi Berki I uimat a da sevk etsen senin yaninda olacagiz."
Iki günlük yürüyüs nedeni ile "Hayir vallahi, bizim bunlarla savasacak mecalimiz yok!" diye konusan Ensar, Hz. Mikdat'in sözlerinden sonra -yine Ensar'dan Ebu Eyyüb'ün ifadesiyle- "Keske biz Ensar takimi da Mikdat gibi söyleseydik!" temennisinde bulunurlar. Hatta Ibni Mesut (r.a.) gibi birçok sahabi "O sözün sahibi olmak bize her seyden daha sevimli geldi." diyecektir. Sonuçta Ensar da Efendimiz (a.s.)'in istedigi yönde görüs beyan ederek birlik saglandi. Bu rivayette Hz. Mikdat'in, Efendimizin ümmeti ile Hz. Musa (a.s.)'nin ümmeti arasindaki nübüvvete bakis farkini ortaya koydugunu görüyoruz. Nitekim Israilogullari asa, Yed-i Beyza, sularin kan akmasi, Nil'in yarilmasi ve Firavun'un helaki, bildircin eti ve kudret helvasi gibi birçok nimet-mucize görmesine ragmen gerçek sevgiyi, baglanisi, yönelisi özünde olusturamadigi için sahsiyetsiz tavirlar takinarak Hz. Musa'ya "Sen ve Rabbin gidin savasin!" diyebilmislerdir.
Fatihayi Serifte tüm müminlerin talep ettigi hidayet ve müstakim olmak Hz. Mikdat (r.a.)'ta kendini göstererek Ensar'in gipta etmesi saglanmis, Efendimiz (a.s.)'in istegini tercih etmeleriyle riza belirginlesmistir. Cenâbi Hak ümmet içerisinde Efendimiz (a.s.)'i askla, sadakatle anlayan bireyler ile toplumu riza mertebelerinde ilerletmistir.
Bir rivayette de Ashab-i Suffa içerisinde kalan Hz. Mikdat'in geç vakit mescide gelerek kendisine ayrilan sütü içtigini ama doymamasi üzerine kalan sütü de içmek istedigini "O Rasûlullah'in hakkidir!" denilerek engellendigini görüyoruz. Aç karnina uyumaya çalisan Hz. Mikdat, uyku tutmayinca kalkip "Nasil olsa Allah, Rasûlü'nü doyuracaktir!" diyerek kalan sütü içer. Bir süre sonra Efendimiz (a.s.) mescide gelip kendisine ayrilan sütü sorar. Hz. Mikdat'in içtigi söylenince onu
çagirip nedenini sorar. O da:
�Ey Allah'in Rasûlü, nasil olsa Allah seni doyurur diye düsündüm der. Efendimiz gülümser.
�Süt sagilabilecek bir koyun var mi? diye sorar. Sütü sagilmis ve daha sütü kalmamis bir koyun gösterilir. Efendimiz mübarek elleriyle koyunun memesini sivazlayinca oluk oluk süt akmaya baslar. Efendimiz doldurur ve Mikdat'a verir.
�Iç... buyurur. Hz. Mikdat içer, Efendimiz tekrar doldurur verir.
�Iç... buyurur Hz. Mikdat içer. Efendimiz gülümsemektedir. Bu is o kadar sürer ki "Basimi öne egsem agzimdan süt dökülecegini sandim! diye düsünen Hz. Mikdat:
� Artik içecek yerim kalmadi ey Allah'in Rasûlü der. Bu esnada Efendimiz (a.s.) bütün disleri görününceye kadar gülümsemektedir. Mevlâsi Rasûlünü doyurdugu gibi dostunu da doyurmustur. Zor zamanlarda dirayeti oldugu kadariyla günlük hayatta sakalasmasi, dostluguyla da Hz. Mikdat Efendisinin yanindadir.
Iste bu güzel insan Islam'in ilk yillarinda Süheyb, Ammar, Bilal (r.a.) gibi çok iskenceler gören ve "Kalbiniz Allah ve Rasûlü ile beraberse dilinizle inkârinizin önemi yoktur." ruhsat ve müjdesine nail olarak beden ameli ile gönül amelini ayirmayi basaran Hz. Mikdat bir gün Efendimiz (s.a.v.)'e gelir ve sorar.
�Ya Rasûlullah üç arkadasim da sizden üç ayri sey rivayet ediyor. Hangisi dogru?
�Ebu Hureyre (r.a.) diyor ki: "Bir saat tefekkür bir yillik ibadete denktir."Ibn-i Abbas (r.a.) diyor ki: "Bir saat tefekkür üç yillik ibadete denktir." Ebu Bekir Siddik (r.a.) diyor ki "Bir saat tefekkür yetmis yillik ibadete denktir." Hangisi dogru ey Allah'in Rasûlü?
Efendimiz onlari çagirmasini buyurur. Mezkûr üç sahabi gelir ve Efendimiz sorar:
�Sizler neyi tefekkür ediyorsunuz?
Ebu Hureyre (r.a.) cevap verir:
�Ya Rasûlallah, yaratilisi düsünüyorum. Yeryüzünü, gökyüzünü varliklari, kâinati tefekkür
ediyor, ibret almaya çalisiyorum.
�Iste bu tefekkür bir yillik ibadete denktir. buyurur. Sonra Ibn-i Abbas (r.a.) cevap verir:
�Ya Rasûlallah, ben de öldügümü düsünüyorum. Kiyameti, hasri, mizani orada nasil hesap verecegimi kendime soruyor, nefsimi hesaba çekiyorum.
�Iste bu tefekkür üç yillik ibadete denktir. Son olarak Hz. Ebu Bekir Siddik (r.a.):
�Ya Rasûlallah, ahiret gününde mizanin kuruldugunu ve insanlarin bölük bölük cehenneme atildigini düsünüyorum ve diyorum ki, ya Rabbi beni cehenneme at ve orada gövdemi öyle büyüt, öyle büyüt ki oraya benden baska kimse girmesin.
Kâinatin Efendisi ve bütün insanligin terbiye edicisi (s.a.v.):
�Iste bu tefekkür de yetmis yillik nafile ibadete denktir buyurur.
Burada önce Hz. Mikdat'in ilgi duydugu, pesine düstügü seyi fark etmek gerekir. Insanin kiymeti kiymet verdigi sey kadardir. Kim Hakk'in deger verdigi seylere deger verirse Hak katinda degeri artar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in "Kimin hicreti neye ise sonuçta ona ulasir!" ifadesiyle de insani insan yapan seyin kisinin yönelisi ile dogrudan ilintili olduguna isaret edilmez mi? Bu meyanda Mevlana hazretlerinin "Insan, fikirden ibarettir." sözü insanin yönelisinin insanin ta kendisi oldugunun ifadesidir. Hz. Mikdat (r.a.) iste bu anlama derecelerini sorgulayarak deger verdigi seyi ortaya koymus olmaktadir.
Büyügümüz bir sohbette "iki günü bir olan ziyandadir!" hadis-i serifini mütalaa ederken "Insan ibadetlerini, zikrini velhasil salih amellerini her gün daha da arttirarak ziyandan kurtulamaz. Salih amelin devamliligi azlikla mümkündür. Emr-i Peygamberi'de "Amelin makbulü az da olsa devamli olanidir." ifadesiyle zaten devamliligin azlikla olabilecegini belirterek artabilecek olanin ancak bilgi oldugunu buyurmuslardi. Insan ancak her gün yeni bir seyler ögrenirse ziyandan kurtulabilir. Bunun baslangici ise bilginin tadini almaktir. Insan tadini aldigi seyin pesine düser. Insanin kendini tanima süreci fiillerle, -salih de olsa- amellerle degildir. Tefekkürü tanimlarken "Salih amelin kalpte biraktigi tortu-izdir." buyurmuslardi. Insanin namazla, oruçla, Mevla'yi zikretmekle, Hac ile velhasil bütün salih amellerle kendisinde gerçeklesen seyi hissetmesi-bilmesidir tefekkür. "Kendini bilen Rabbini bildi." Bütün bir hayat insanin kendini ve oradan Mevla'sini bilmesi sürecidir.
Aslolan tefekkürdür. Çünkü münafiklar da namaz kilar. Fakat "Müminin niyeti amelinden hayirli, münafigin ameli niyetinden hayirlidir." Bizi münafiktan ayiran sey amel degil yapilan fiilin kime-niye yapildiginin bil
inmesidir. Niyet ancak düsünceyle olusan bir kararlilik halidir. Kulun "yerli imalat" olarak niyeti tefekkürle aritip saflastirmasi, yönelisini bilinçli kilmasi gerekir. "Ameller niyetlere göredir." emr-i Peygamberi'deki mana (ruhaniyetten özür dileyerek) maalesef yalama edilmistir. Kul apaçik gayri mesru seyleri yaparak niyetin düzgünlügünü söyleyemez. Tam tersine "Yaziklar olsun o namaz kilanlara ki onlar gösteris için namaz kilmaktadirlar." hitabi ile zahiren sahih ve salih görülen amellerde bile tefekkürle niyeti-yönelisi tashih etmek gerektigi ikaz edilmektedir.
Iste bilgiyi kaynagindan sorusturarak ögrenmeye çalisan Hz. Mikdat (r.a.) bize bu ufku açar. Biz ahir zaman ümmetiyiz. Fazla vaktimiz yok. Insan ham sofulugu birakip bir tasla çok kus vurmayi hedeflemelidir. O gün Hz. Mikdat (r.a.), Efendisiyle bunu yaparken bu gün de ümmet, Peygamber varisi insan-i kâmil ile bu tamamlanmayi yapmalidir.
Ashabin derecelenmesini anlamamiza kapi açan bu rivayet üzerinde dahaa çok yogunlasarak çok mana söylenebilir. Son olarak Hz. Ebubekir (ra) efendimizin anlayisina-tefekkürüne dikkat edilecek olursa ilk görülecek sey (s.a.v.) Efendimiz (a.s.)'in merhamet duygusunun aynen onda da tebarüz etmesidir. Sadik (arkadas) olma özelligi onda Siddîkiyet (arkadasligin-dostlugun en üst derecesi) olarak görünür.
"Ben de sizin gibi bir beserim yalniz bana vahyolunuyor." ifadesindeki beserlik Hz. Peygamber (s.a.v.)'e yaklasabilmenin ve O'ndaki kemalin size yansimasinin tek yoludur. Çünkü kelime-i sahadette "...Muhammeden abduhû ve Rasûlühu" buyrulur. Buradaki siralama önemlidir. O'nun ismi, varligi yani kendisi sonra kul olusu sonra peygamber olusu gelir. Ebubekir Siddik,(r.a.) peygamber olmadan önce Muhammed (s.a.v.)'in arkadasi ve dostudur. Iste bu yakinliktan "ikinin ikincisine" akan sey yani sadîki siddik yapan vasiflar tamamen insani duygular içerisinde anlayabilecegimiz ask, iman, sadakat, vefa, ihlâs-samimiyet, sefkat-merhamet velhasil insani insan kilan özelliklerdi. Iste burada Siddik bildi ki Efendisi yalniz kendisine degil bütün Ensara, Muhacire ve müsriklere bile (ki insan olarak onlarin sahsiyetlerini zedelemeden degistirmeye çalismak onun temel prensibiydi) ayni merhameti duyuyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.)'de "insibag ve inikas" (baglanma ve yansitma) yoluyla, "Biz insana Ruhumuzdan üfledik." ayet-i kerimesiyle isaret edilen insandaki "orijinal parça"yi fark eden Siddik (r.a.), Allah'in kuluna sevgisini, âlemlerin Efendisi'nin insana verdigi degeri kendinde yasayarak bilen Siddik (r.a.) bu tefekküre ulasiyor ve:
� "Ya Rabbi, cehenneme benden baska kimse girmesin" diyordu.
Bu bir ufuktu. Insanin cehline, zulmüne ragmen bir ufuktu. Yillarca eziyet-iskence görmelerine ragmen kaybolmayan bir ufuktu.
Bugün de bu ufka isaret eden, yine bu anlayisi nakis nakis insana isleyen, peygamberi metod olarak dostluk içerisinde sabirla insani tamamlayan Peygamber (a.s.)'in varis-i ekmeli olmasi bizim için bir lütuftur. Gavs hazretleri: "Ömer'in amelini yapan Ömer gibidir!" buyurmuslar. Umuyoruz ki Hz. Ömer (r.a.)'in, Hz. Mikdat (r.a.)'in, Hz. Ebubekir (r.a.)'in tefekkürüne talip olursak onlarin amelini de Mevla lütfedecektir...
Mikdat bin Esved (r.a.)
Hakkinda çok bilgi olmayan bir sahabi. Ama Efendimiz (s.a.v.)'i en iyi anlayan sahabelerden biri. Ashabin tümünden Cenâb-i Hak razi oldugunu buyurmustur. Fakat Ebu Bekir Siddik (r.a.) basta olmak üzere imanda, askta, sadakatte bir derecelenme oldugu muhakkak. Büyügümüzün ifadesiyle, ashabin Hz. Peygamber'i anlama ve bu anlayisa göre O'na yönelme, tutunma, istifade ve hizmet etme tutumlari derece derece idi. Iste bu yazimizda Hz. Mikdat (r.a.) ekseninde açmaya, anlamaya çalisacagimiz hadisede Hz. Mikdat'in iyi bir gözlemci olma, arastirma ve yogunlastigi konunun inceliklerine vakif olma çabasini görecegiz ki tefekkürün baslangiç noktasi da budur.
Konuya geçmeden Hz. Mikdat'i bilebildigimiz birkaç rivayetle tanimaya çalisalim. Bedir gününde Efendimiz (s.a.v.) kervanin kaçmasi ve müsrik Mekke ordusuyla karsi karsiya kalinmasi durumunda ashabiyla istisare eder. Ibn-i Ishak'in ayrintili rivayetine göre önce Hz. Ebu Bekir Siddik (r.a.) sonra Hz. Ömer (r.a.) konusur sonra sözü Hz. Mikdat (r.a.) alir ve söyle der:
� "Ey Allah'in Rasûlü, biz sana Israilogullari'nin Hz. Musa'ya dedigi gibi "Sen ve Rabbin gidin savasin, biz burada oturuculariz!" demiyoruz. Diyoruz ki senin saginda, solunda, önünde yer alip seninle birlikte küf-fara karsi savasacagiz. Seni hak ile gönderen Zat'a yemin olsun ki bizi Berki I uimat a da sevk etsen senin yaninda olacagiz."
Iki günlük yürüyüs nedeni ile "Hayir vallahi, bizim bunlarla savasacak mecalimiz yok!" diye konusan Ensar, Hz. Mikdat'in sözlerinden sonra -yine Ensar'dan Ebu Eyyüb'ün ifadesiyle- "Keske biz Ensar takimi da Mikdat gibi söyleseydik!" temennisinde bulunurlar. Hatta Ibni Mesut (r.a.) gibi birçok sahabi "O sözün sahibi olmak bize her seyden daha sevimli geldi." diyecektir. Sonuçta Ensar da Efendimiz (a.s.)'in istedigi yönde görüs beyan ederek birlik saglandi. Bu rivayette Hz. Mikdat'in, Efendimizin ümmeti ile Hz. Musa (a.s.)'nin ümmeti arasindaki nübüvvete bakis farkini ortaya koydugunu görüyoruz. Nitekim Israilogullari asa, Yed-i Beyza, sularin kan akmasi, Nil'in yarilmasi ve Firavun'un helaki, bildircin eti ve kudret helvasi gibi birçok nimet-mucize görmesine ragmen gerçek sevgiyi, baglanisi, yönelisi özünde olusturamadigi için sahsiyetsiz tavirlar takinarak Hz. Musa'ya "Sen ve Rabbin gidin savasin!" diyebilmislerdir.
Fatihayi Serifte tüm müminlerin talep ettigi hidayet ve müstakim olmak Hz. Mikdat (r.a.)'ta kendini göstererek Ensar'in gipta etmesi saglanmis, Efendimiz (a.s.)'in istegini tercih etmeleriyle riza belirginlesmistir. Cenâbi Hak ümmet içerisinde Efendimiz (a.s.)'i askla, sadakatle anlayan bireyler ile toplumu riza mertebelerinde ilerletmistir.
Bir rivayette de Ashab-i Suffa içerisinde kalan Hz. Mikdat'in geç vakit mescide gelerek kendisine ayrilan sütü içtigini ama doymamasi üzerine kalan sütü de içmek istedigini "O Rasûlullah'in hakkidir!" denilerek engellendigini görüyoruz. Aç karnina uyumaya çalisan Hz. Mikdat, uyku tutmayinca kalkip "Nasil olsa Allah, Rasûlü'nü doyuracaktir!" diyerek kalan sütü içer. Bir süre sonra Efendimiz (a.s.) mescide gelip kendisine ayrilan sütü sorar. Hz. Mikdat'in içtigi söylenince onu
çagirip nedenini sorar. O da:
�Ey Allah'in Rasûlü, nasil olsa Allah seni doyurur diye düsündüm der. Efendimiz gülümser.
�Süt sagilabilecek bir koyun var mi? diye sorar. Sütü sagilmis ve daha sütü kalmamis bir koyun gösterilir. Efendimiz mübarek elleriyle koyunun memesini sivazlayinca oluk oluk süt akmaya baslar. Efendimiz doldurur ve Mikdat'a verir.
�Iç... buyurur. Hz. Mikdat içer, Efendimiz tekrar doldurur verir.
�Iç... buyurur Hz. Mikdat içer. Efendimiz gülümsemektedir. Bu is o kadar sürer ki "Basimi öne egsem agzimdan süt dökülecegini sandim! diye düsünen Hz. Mikdat:
� Artik içecek yerim kalmadi ey Allah'in Rasûlü der. Bu esnada Efendimiz (a.s.) bütün disleri görününceye kadar gülümsemektedir. Mevlâsi Rasûlünü doyurdugu gibi dostunu da doyurmustur. Zor zamanlarda dirayeti oldugu kadariyla günlük hayatta sakalasmasi, dostluguyla da Hz. Mikdat Efendisinin yanindadir.
Iste bu güzel insan Islam'in ilk yillarinda Süheyb, Ammar, Bilal (r.a.) gibi çok iskenceler gören ve "Kalbiniz Allah ve Rasûlü ile beraberse dilinizle inkârinizin önemi yoktur." ruhsat ve müjdesine nail olarak beden ameli ile gönül amelini ayirmayi basaran Hz. Mikdat bir gün Efendimiz (s.a.v.)'e gelir ve sorar.
�Ya Rasûlullah üç arkadasim da sizden üç ayri sey rivayet ediyor. Hangisi dogru?
�Ebu Hureyre (r.a.) diyor ki: "Bir saat tefekkür bir yillik ibadete denktir."Ibn-i Abbas (r.a.) diyor ki: "Bir saat tefekkür üç yillik ibadete denktir." Ebu Bekir Siddik (r.a.) diyor ki "Bir saat tefekkür yetmis yillik ibadete denktir." Hangisi dogru ey Allah'in Rasûlü?
Efendimiz onlari çagirmasini buyurur. Mezkûr üç sahabi gelir ve Efendimiz sorar:
�Sizler neyi tefekkür ediyorsunuz?
Ebu Hureyre (r.a.) cevap verir:
�Ya Rasûlallah, yaratilisi düsünüyorum. Yeryüzünü, gökyüzünü varliklari, kâinati tefekkür
ediyor, ibret almaya çalisiyorum.
�Iste bu tefekkür bir yillik ibadete denktir. buyurur. Sonra Ibn-i Abbas (r.a.) cevap verir:
�Ya Rasûlallah, ben de öldügümü düsünüyorum. Kiyameti, hasri, mizani orada nasil hesap verecegimi kendime soruyor, nefsimi hesaba çekiyorum.
�Iste bu tefekkür üç yillik ibadete denktir. Son olarak Hz. Ebu Bekir Siddik (r.a.):
�Ya Rasûlallah, ahiret gününde mizanin kuruldugunu ve insanlarin bölük bölük cehenneme atildigini düsünüyorum ve diyorum ki, ya Rabbi beni cehenneme at ve orada gövdemi öyle büyüt, öyle büyüt ki oraya benden baska kimse girmesin.
Kâinatin Efendisi ve bütün insanligin terbiye edicisi (s.a.v.):
�Iste bu tefekkür de yetmis yillik nafile ibadete denktir buyurur.
Burada önce Hz. Mikdat'in ilgi duydugu, pesine düstügü seyi fark etmek gerekir. Insanin kiymeti kiymet verdigi sey kadardir. Kim Hakk'in deger verdigi seylere deger verirse Hak katinda degeri artar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in "Kimin hicreti neye ise sonuçta ona ulasir!" ifadesiyle de insani insan yapan seyin kisinin yönelisi ile dogrudan ilintili olduguna isaret edilmez mi? Bu meyanda Mevlana hazretlerinin "Insan, fikirden ibarettir." sözü insanin yönelisinin insanin ta kendisi oldugunun ifadesidir. Hz. Mikdat (r.a.) iste bu anlama derecelerini sorgulayarak deger verdigi seyi ortaya koymus olmaktadir.
Büyügümüz bir sohbette "iki günü bir olan ziyandadir!" hadis-i serifini mütalaa ederken "Insan ibadetlerini, zikrini velhasil salih amellerini her gün daha da arttirarak ziyandan kurtulamaz. Salih amelin devamliligi azlikla mümkündür. Emr-i Peygamberi'de "Amelin makbulü az da olsa devamli olanidir." ifadesiyle zaten devamliligin azlikla olabilecegini belirterek artabilecek olanin ancak bilgi oldugunu buyurmuslardi. Insan ancak her gün yeni bir seyler ögrenirse ziyandan kurtulabilir. Bunun baslangici ise bilginin tadini almaktir. Insan tadini aldigi seyin pesine düser. Insanin kendini tanima süreci fiillerle, -salih de olsa- amellerle degildir. Tefekkürü tanimlarken "Salih amelin kalpte biraktigi tortu-izdir." buyurmuslardi. Insanin namazla, oruçla, Mevla'yi zikretmekle, Hac ile velhasil bütün salih amellerle kendisinde gerçeklesen seyi hissetmesi-bilmesidir tefekkür. "Kendini bilen Rabbini bildi." Bütün bir hayat insanin kendini ve oradan Mevla'sini bilmesi sürecidir.
Aslolan tefekkürdür. Çünkü münafiklar da namaz kilar. Fakat "Müminin niyeti amelinden hayirli, münafigin ameli niyetinden hayirlidir." Bizi münafiktan ayiran sey amel degil yapilan fiilin kime-niye yapildiginin bil
inmesidir. Niyet ancak düsünceyle olusan bir kararlilik halidir. Kulun "yerli imalat" olarak niyeti tefekkürle aritip saflastirmasi, yönelisini bilinçli kilmasi gerekir. "Ameller niyetlere göredir." emr-i Peygamberi'deki mana (ruhaniyetten özür dileyerek) maalesef yalama edilmistir. Kul apaçik gayri mesru seyleri yaparak niyetin düzgünlügünü söyleyemez. Tam tersine "Yaziklar olsun o namaz kilanlara ki onlar gösteris için namaz kilmaktadirlar." hitabi ile zahiren sahih ve salih görülen amellerde bile tefekkürle niyeti-yönelisi tashih etmek gerektigi ikaz edilmektedir.
Iste bilgiyi kaynagindan sorusturarak ögrenmeye çalisan Hz. Mikdat (r.a.) bize bu ufku açar. Biz ahir zaman ümmetiyiz. Fazla vaktimiz yok. Insan ham sofulugu birakip bir tasla çok kus vurmayi hedeflemelidir. O gün Hz. Mikdat (r.a.), Efendisiyle bunu yaparken bu gün de ümmet, Peygamber varisi insan-i kâmil ile bu tamamlanmayi yapmalidir.
Ashabin derecelenmesini anlamamiza kapi açan bu rivayet üzerinde dahaa çok yogunlasarak çok mana söylenebilir. Son olarak Hz. Ebubekir (ra) efendimizin anlayisina-tefekkürüne dikkat edilecek olursa ilk görülecek sey (s.a.v.) Efendimiz (a.s.)'in merhamet duygusunun aynen onda da tebarüz etmesidir. Sadik (arkadas) olma özelligi onda Siddîkiyet (arkadasligin-dostlugun en üst derecesi) olarak görünür.
"Ben de sizin gibi bir beserim yalniz bana vahyolunuyor." ifadesindeki beserlik Hz. Peygamber (s.a.v.)'e yaklasabilmenin ve O'ndaki kemalin size yansimasinin tek yoludur. Çünkü kelime-i sahadette "...Muhammeden abduhû ve Rasûlühu" buyrulur. Buradaki siralama önemlidir. O'nun ismi, varligi yani kendisi sonra kul olusu sonra peygamber olusu gelir. Ebubekir Siddik,(r.a.) peygamber olmadan önce Muhammed (s.a.v.)'in arkadasi ve dostudur. Iste bu yakinliktan "ikinin ikincisine" akan sey yani sadîki siddik yapan vasiflar tamamen insani duygular içerisinde anlayabilecegimiz ask, iman, sadakat, vefa, ihlâs-samimiyet, sefkat-merhamet velhasil insani insan kilan özelliklerdi. Iste burada Siddik bildi ki Efendisi yalniz kendisine degil bütün Ensara, Muhacire ve müsriklere bile (ki insan olarak onlarin sahsiyetlerini zedelemeden degistirmeye çalismak onun temel prensibiydi) ayni merhameti duyuyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.)'de "insibag ve inikas" (baglanma ve yansitma) yoluyla, "Biz insana Ruhumuzdan üfledik." ayet-i kerimesiyle isaret edilen insandaki "orijinal parça"yi fark eden Siddik (r.a.), Allah'in kuluna sevgisini, âlemlerin Efendisi'nin insana verdigi degeri kendinde yasayarak bilen Siddik (r.a.) bu tefekküre ulasiyor ve:
� "Ya Rabbi, cehenneme benden baska kimse girmesin" diyordu.
Bu bir ufuktu. Insanin cehline, zulmüne ragmen bir ufuktu. Yillarca eziyet-iskence görmelerine ragmen kaybolmayan bir ufuktu.
Bugün de bu ufka isaret eden, yine bu anlayisi nakis nakis insana isleyen, peygamberi metod olarak dostluk içerisinde sabirla insani tamamlayan Peygamber (a.s.)'in varis-i ekmeli olmasi bizim için bir lütuftur. Gavs hazretleri: "Ömer'in amelini yapan Ömer gibidir!" buyurmuslar. Umuyoruz ki Hz. Ömer (r.a.)'in, Hz. Mikdat (r.a.)'in, Hz. Ebubekir (r.a.)'in tefekkürüne talip olursak onlarin amelini de Mevla lütfedecektir...
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paz Tem. 31, 2011 12:01 am tarafından Misafir
» HZ.OSMAN (r.a)'IN HAYATI
C.tesi Ocak 29, 2011 2:36 am tarafından V@K@R
» ROMANTIZM DORUKLARINDA KAZI CALISMASI !
Salı Ara. 28, 2010 3:09 pm tarafından Bäbüsselam
» BU GÜN CUMA
Paz Ara. 19, 2010 8:55 am tarafından visal*1
» GELSEEYDİN SEVGİLİ
Paz Ara. 19, 2010 8:41 am tarafından visal*1
» iman (AMENTÜ)
Paz Ara. 19, 2010 8:33 am tarafından visal*1
» mübarek cuma günü
Paz Ara. 19, 2010 8:24 am tarafından visal*1
» dosta doğru
Paz Ara. 12, 2010 6:42 pm tarafından visal*1
» SENİ SEVİYORUM EFENDİM
Perş. Ara. 09, 2010 7:23 am tarafından visal*1