Kimler hatta?
Toplam 75 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 75 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 77 kişi Cuma Kas. 22, 2024 5:41 pm tarihinde online oldu.
En son konular
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
TARAFTARI KALMAYAN DİNLER ADİGE DİNİ
1 sayfadaki 1 sayfası
TARAFTARI KALMAYAN DİNLER ADİGE DİNİ
Adıge (Eski Çeçen) Dini
Adıgeler Kuzey Kafkasya halklarından olup, tarihin bilinen en eski devirlerinden günümüze kadar Kuzey Kafkasya'nm orta ve batı kesimlerinde yaşayan ve Adıge dilini konuşan otohkton halklardan birisidir. Batılılar onların ülkelerine Circassia, kendilerine de Circassien derler. Osmanlı kaynaklarında diğer Kafkas halkları ile birlikte Çerkes-Çerakis tabiri kullanılmaktadır. Araplar ise bunlara Şerkes-Şerakis adını verirler.
Adıgeler bilinen en eski tarihleri içinde hiç bir zaman dinsiz bir dönem geçirmemişlerdir. Tarih boyunca üç önemli dine mensup olmuşlardır. Bunlar eski dinleri, Hıristiyanlık ve Müslümanlıktır. Eski Adıge dini, üç ana grupta incelenebilir. Birincisi inançlar, ikincisi ibadetler, üçüncüsü de ahlaktır. Bunların dışında büyü, sihir, tılsım, fal vb. batıl itikatlar ve kutsal tasavvuru içinde ele alınabilecek tabiattaki çeşitli varlıklarla ilgili kültleri (dağ, ağaç vs.) sayabiliriz.
Tanrı Tha
Eski Adıge inançlarından en önemlisi hiç şüphesiz bütün dinlerde görülen Yüce Tanrı inancıdır. Adıgeler Tanrı'ya "Tha" ismini verirler. O kainatın yaratıcısıdır, bütün mukadderat elindedir, kullarına acıyan, bağışlayan, merhamet eden, sağlık veren ve aynı zamanda cezalandırandır. Tha'ya yüklenen bu sıfatlar, tevhid inancının izlerini taşır. Adıge inançlarında Tha'nın dışında başka tanrılar da mevcuttur. İkinci derecedeki tanrı, Tha'nın insanları terbiye vasıtası olan Yıldırım ilahı Şıble'dir. Bu ikisi dışında başka tanrılar da görülür.
Ahiret, cennet, cehennem, ceza, mükafat, ruhun ölümsüzlüğü, yeniden dirilme, melek, şeytan, cin eski Adıge inançları içinde yerini alır.
İbadet figürleri
Eski Adıge dininde ibadet de önemli bir yer tutar. Adıge ibadetleri dans ve müzik eşliğinde bir takım figürler icra edilerek mabet olarak kullandıkları "kutsal koru"larda yapılırdı. İbadeti Thamade yönetirdi. Diğer dinlerde görülen oruç, kurban, dua vb. ibadetler eski Adıgelerde de mevcuttu. Doğum ve ölüme çok önem verilir, bu iki olayla ilgili yapılan törenler en önemli dini görevlerden sayılırdı.
Bütün bunlar dünyadaki diğer benzer ilkel dinlerde olduğu gıbi dinin ilk kaynağının ilahi olduğu ve tek tanrı inancından, çok tanrı inancına geçildigi şeklindeki tezi desteklemektedir. Çünkü eski Adıge inançların da Tha merkezi bir konumdadır ve herşeyin yaratıcısıdır.
Vı Abıgeba?
Adıgeler üstün ahlaka önem verirler. Adıgeliği insanlıkla bir tutarlardı. Birisi yanlış ve hatalı bir iş yaptığında "Vı Adıgeba?" (Adıge değil misin?) derlerdi. Ahlaki umdeler ferdi ve sosyal hayatın tamamını düzenleyen şifahi kanunlar bütünü Khabze'nin içinde yer alırdı. Khabze kutsal sayılır ve ona uymayanlar Thamadeler kurultayı tarafından cezalandırılır.
Adigelerin Başlıca Tanrıları
Şıble: Yıldırım tanrısı
Tlepş: Ateş ve demir tanrısı
Thağalace: Bereket tanrısı
Mezitha: Orman ve avcıların tanrısı
Wvatha: Gök tanrısı
Amış: Hayvanların koruyucu tanrısı
Debeç: Tlepş'in ustası
Pakue Dame: Yaşlı, çirkin büyücü
Dev nine: Tüm devlerin türedikleri çok yaşlı bir kadın
Kotıj: Adalet tanrısı
Premethaj: Ateş tanrısı
Setenay Guaşe: Yemğazeş Guaşe'nin kızı, bilge, cesur ve güzel Nart annesi
Doğa Güçlerini Simgeleyen Tanrısal Varlıklar
Psetha: Ruhlar tanrısı
Sewıseres: Fırtına tanrısı
Blewus: Yılan tanrı
Merıse: Yılan tanrısı
Psıtha: Sular tanrısı
Aytes: İlkbahar tanrısı
Nart Destanları
Çerkes mitolojisinin ana kaynağını oluşturan anlatımlara “Nart destanları” adı verilir. Nart destanları sadece Çerkes değil, neredeyse tüm Kuzey Kafkasya halklarının ortak ürünüdür. Nart destanları Adigeler (Çerkes) dışında Karaçay-Malkar Türkleri, Abhaz-Abaza, Oset, Çeçen-İnguş ve Kumuk Türklerinin folklorunda da yer alır. Adige ve Abhazların Nart destanları eski Yunan mitolojisiyle benzerlikler gösterirken, Karaçay-Malkar Türklerinin destanları eski Türk mitolojisine yakındır. Gerçekte kuzey Kafkasya’da ya da Adige toplumunda Nart adlı bir soyun olduğuna dair somut bir bilgi olmamasına rağmen, Nartların Çerkesler ve Kuzey Kafkasya halklarının ortak olarak yarattıkları düş gücü kahramanları olduğu günümüz Kafkasya araştırmacıları tarafından kabul edilmektedir.
Çerkes mitolojisinde baş tanrı, evrenin yaratanı olarak tapınılan Tha’dır. İnanışa göre, insanlara acıyan, onlara yardım eden, sağlık veren Tha dışında daha çok doğa güçlerini simgeleyen yardımcı tanrılar vardır. Çerkes inançlarının önemli bir kısmı diğer tüm coğrafyalarda olduğu gibi animizm (cancılık) ve büyüye dayanırdı. Çerkesler suya, ateşe, bitkilere, ormanlara, kayalara, gök gürültüsüne ve yıldırıma tapmışlardır. Adigeler ibadet, dans ve müzik eşliğindeki bu tapınma eylemlerini, tapınak olarak kullanılan “kutsal koru”larda yaparlardı.
Töreni Tha-made isimli bir rahip yönetir, Khabze kurallarına uymayanlar Tha-made’ler tarafından cezalandırılırdı. Tören sırasında Tha’ya yalvarılır, kurban kesme törenleri yapılırdı. Törene huaho denilen, anlamı olmayan sözler ve yakarışlar eşlik ederdi. Bu yakarış ve ağıtlar veba, çiçek, humma ve benzeri hastalıklardan ve yeni doğan bebeklerin nazardan korunması amaçlıydı.
Kafkas Prometheus’u
Kafkasya mitolojisinde devler, kahramanlar ve büyücülerle ilgili hikâyeler önemle yer alır. Kabardey bölgesinde derlenmiş ve Yunanlıların Prometheus öyküsünü hatırlatan bir anlatıma göre; Elbruz dağlarının tepesinde, koni biçiminde büyük bir taş bulunmaktadır. Burada, sakalları ayaklarına kadar uzanan yaşlı bir adam oturur. Bütün vücudu kıllarla kaplı, uzayan el ve ayak tırnakları bir kartal pençesine dönüşmüş ve gözleri akkor kömür gibi kıpkırmızıdır. Boğazı, vücudu, elleri ve ayaklarından kalın bir zincire bağlıdır. Mitolojiye göre bu yaşlı adam bir zamanlar büyük Tha’nın çok yakınında yaşarken kendisini devirip yerine geçmek istemiş, yenilgiye uğradığında da kendini bu halde bulmuştur.
Yine rivayete göre kendisini görmeyi çok az kişi başarabilir, ikinci kez görme girişiminde bulunanlar ise ölürdü. Çoğunlukla hareketsiz duran adam arada bekçilerine şu soruyu sorarmış: “Dünyada hâlâ kamışlar ve koyunlar üremekte midir?” Bekçilerin olumlu yanıt vermesi üzerine öfkelenirmiş, çünkü dünyada kamışlar ve koyunlar ürediği sürece cezasının devam edeceğini bilirmiş. Ümitsizliğe kapılarak kayayı parçalamak istediğinde ise yer sarsılır, bağlı bulunduğu zincirler şimşek ve gök gürültüsü yaratır, nefesi fırtınalar oluşturur ve göz yaşları Elbruz Dağı’nın eteğinde kaynayan ve köpürerek akan bir nehre dönüşürmüş.
Nart destanlarında anlatılan kahramanların tamamına yakını erkeklerden oluşur. Fakat bu destanlarda anlatılan bir kadın kahraman vardır ki, konumu ve sahip olduğu özellikleri bakımından erkek kahramanların hepsini gölgede bırakır. Bu kahraman, Setenay ya da tam adıyla Setenay Guaşe’dir. (6)
Anaerkil kültle ilgili olduğu anlaşılan Setenay’ı “Ana Tanrıça” olarak anlatan bir metin şu ana kadar elimize geçmiş olmasa da, Çerkes mitolojisi Setenay’ı güç durumlarda akıl danışılan bilge kişi olarak tanımlar. Setenay, Büyük Nart Kurultayı’nın çözemediği toplumsal sorunları çözer. Doğan çocuklara isim koyar. O yalnızca iyi bir eş ya da âşık olunan güzel bir kadın değildir, aynı zamanda iyi bir ev sahibesidir, kahramanlara yol gösterir, öğütler verir, geleceği görür. Nart destanlarında sık sık karşımıza çıkan diğer figür, tanrı Tlepş’tir. Önceleri ateş tanrısıyken zamanla demirci tanrı rolü üstlenen Tlepş’in, tanrı olmasına rağmen Abazin metinlerinde Setenay’a akıl danışması ilginçtir. Bu anlatılara göre, Setenay Tlepş’in esin kaynağıdır. Sık sık Tlepş’in dökümhanesine gider, yararlı araçlar yapması için onu özendirir.
Doğurmadığı oğlu Sosrıkua’ya annelik eder. (7) Aşıwa lehçesindeki Abazin metinlerinde, demirci Tlepş’in dökümhanesi ayrıntıları ile anlatılır. Bu anlatılar Çerkeslerin demire verdikleri önemi gösterir.
Önceleri Tlepş’in örsü taştan, çekici ağaçtandır. Sık sık Tlepş’in dökümhanesine uğrayan Setenay, yeni örs ve çekiç modelleri yapar. Tlepş de bu modellerden yararlanarak örsü ve çekici demirden, çekicin sapını ağaçtan yapar. Yılan yavrularının boyunlarını birbirinin üzerinden geçirerek uyuduklarını gören Setenay, Tlepş’e ellerinin yanmaması için yapabileceği bir aracı esinler. Maşa ya da kerpeten böylece Setenay tarafından icat edilir.
Aşıwa lehçesindeki Abazin metinlerine göre, Setenay’ın büyüttüğü Sosrıkua, Nartlara ateşi getiren kişidir. Rivayete göre, Sosrıkua devin kafasını uçurup evinden ateşi kapar ve “Hey koca Nartlar, yürekleri ateşten Nartlar, korkmayınız, canlanınız! İşte size gerçekten, gerçek ateşi getirdim,” diyerek insanları tanrılar karşısında cesaretlendirmeye çalışır.
Kabardey anlatımında, daha çok Tlepş’in insan tarafı üzerinde durulur: Bunlara göre yaşlı demirci ustası Debeç’in körüğü geyik derisinden,körüğün kulpu kızılcık ağacından, ocağı tan güneşinden, kömürü kuru dikendendir. Çekici kıvılcımlar saçar. Demire güç yetirebilecek, ona şekil verecek kendisi gibi güçlü bir çırak arayan Debeç’e başvuranTlepş kendisini “doğurmayan bir annenin oğlu” olarak tanıtır ve demircilik sanatını sürdürmeyi amaçladığını söyler. Tlepş dökümhanede demirlerle konuşur, onları istediği şekle sokar. Çalışırken tıpkı ustası Debeç gibi aksamaktadır. Nart destanlarında anlatılan demirci tanrı Tlepş, pek çok özelliği ile Yunan panteonunda yer alan Anadolu kökenli Hephaistos’a benzer.
Bilindiği gibi Hephaistos da demirci tanrıdır ve aksaktır. Tanrılar ve kahramanlar için aletler, saraylar yapar. Zeus’un karısı Hera’nın oğlu olmasına rağmen, Hera tarafından tek başına ortaya çıkarılmıştır. Tlepş de öykülerde kendini anlatırken, “doğurmayan ananın oğluyum” der. Aşıwa lehçesindeki Abazın metinlerine göre, Setenay’ın büyüttüğü Sosrıkua (Nasren), Nartlara ateşi getiren kişidir. Bazı kaynaklarda Sosriquo veya Sawsrikua olarak da geçen Sosrıkua’nın adı da zaten “sıcak çocuk”, “ateş saçan”, “yakan erkek çocuk” anlamına gelmektedir.
Rivayete göre, Sosrıkua devin kafasını uçurup evinden ateşi kapar ve “Hey koca Nartlar, yürekleri ateşten Nartlar, korkmayınız, canlanınız! İşte size gerçekten, gerçek ateşi getirdim,” diyerek insanları tanrılar karşısında cesaretlendirmeye çalışır. Aşkarıwva lehçesinde anlatılan Abazin metinlerinde ise, yaşlı ve çirkin büyücü Pakue Dame, Nartların ateşini devlere geri verir.
Dev, ateşi geri getirmeye dağlara giden Nasren’i, Pakue Dame’nin kışkırtmasıyla Elbruz’a zincirleyip çiviler. Üzerine salınan kartal, Nasren’e gün boyu işkence yapar, ciğerini gagalar. Güneş batınca yarayı kanadı ile sıvar, yara kapanır. Güneş doğunca aynı işkence yeniden başlar. Nasren’i Peterez kurtaracaktır. (
Çerkesler için büyücüler korkulan ve yarı tanrı kişiliğe sahip varlıklardır. Büyücüler kıtlık getirebilir, halkı cezalandırabilir. Adige-Kabardey anlatımlarına göre, kahraman Wuezırmes bir kadının çocukları aç olduğu halde büyücü Pakue’ye yemek taşıdığını ve Nart halkının da Pakue’ye yiyecek, içecek ve armağanlar götürdüğünü görür. Wuezırmes, Nartların keçi sakallı, korkak Pakue’yi tanrı sayıp armağanlar vermelerini, ona hizmet etmelerini onuruna yediremez. Nartlar ise Pakue’nin üstlerine bela yağdırmasından korkar. Wuezırmes’in annesi, Setenay’ın annesi Yemğazeş Guaşe’ye gider ve Wuezırmes’in, Pakue’nin başını uçurmaya niyetli olduğunu söyler. Yemğzeş Guaşe, Wuezırmes’e babasından kalan Beyaz Yele’yi yeraltı ahırından çıkarmasını, eyerini demir kolonu ile almasını söyler ve siyah bir sandıkta da her şeyi biçen kılıcı bulacağını ekler. Wuezırmes Pakue’ye gider, kılıcını çekip kafasını uçuracakken Pakue zıplayarak uçar, göklere yükselip örümcek ağından bir ev yapar. Yarı tanrı Pakue yağmur yağmasını engeller, yeryüzündeki suları kurutur, ülkede kuraklı k başlar. Zor durumda kalan Wuezırmes, Setenay’a koşar. Setenay, beyaz yeleli atın Alp soyundan olduğunu, iyice ısındıktan sonra üç kez kamçı ile vurulduğunda gökyüzüne uçacağını söyler. Wuezırmes, Pakue’nin örümcek evine ulaşır. Pakue’yi oyuna getiren Wuezırmes kılı- cını çekip başını vurur. Yeryüzünde yedi hafta kanlı yağmur yağar. Toprak eskisi gibi verimli olur, ekinler büyür, ağaçlar meyve verir, yeryüzü yeşile bürünür, kadınlar doğurmaya başlar.
Adigeler için değişik nedenlerle yaptıkları dini törenler çok önemlidir. Çerkesler kuraklık yıllarında Hantso Guaşe şarkısı ile yağmur duası yapar, kaybolan hayvanların kurtlar tarafından parçalanmaması için özel sihirli sözler demek olan Hapeşcıpkhe ile kurtların ağzını bağlamaya çalışırlardı. Bugün bu gelenekler ve yağmur duaları İslami inançla birleştirilmiştir ve bazı Arapça dualar okunarak hâlâ uygulanmaktadır.
Dramatize edilmiş bir diğer tören ise Çapşakue’dir. Yaralının veya hastanın uyuması halinde canının onu terk edeceğine inanan Çerkesler ölümü ağır yaralının veya hastanın yanından kovmak için odada bulunan değerli eşyaları çıkarırlar. Odanın girişine, her gelenin birkaç kez çarpacağı biçimde saban demirleri yerleştirilir, ziyaretçiler topluca gelip hastanın yanına girdiklerinde hep birlikte yüksek sesle gürültü yaparlardı. Genç kızlar tören elbiselerini giyip törene katılır, çeşitli dans ve şarkılarla hastanın uyumamasını sağlarlardı. Bugün bu gelenek daha yumuşatılmış bir şekilde hâlâ görülür. Eski Adige ayinleri ve sembolik törenleri arasında, dramatize edilmiş bir temsil olan Ajağafe keçi dansının da önemli bir yeri vardır. Hayvancılık ve tarım takvimine bağlı olan Adige hasat bayramları hayvan hareketlerini taklit eden Ajağafe oyunları ile süslenir.
Yazımızı, korkulan tanrılardan biri olan orman ve avcıların tanrısı Mezitha’ya adanan bir şarkı ile bitirelim:
“Senin adını anıyoruz Mezitha
Bıyıkların kızıl alev
Yakarılarımız da senin için
Kızıl içki (kan) akıtıyoruz
Cömertçe, bolca
Bu ancak sana yaraşır
Albir keçi kurban edildi senin için
Genç ve doğurmamış bir kadın/Önünde diz çökmüş
Ak elli
Sen ki her şeyi bilen!
Güçlü meşe uçlarını yere eğen!
(…)
Başını salladığında
Ormanlar uğuldar/Eyvah!
O anda vahşi hayvanlar inlerinde titrer
Bütün yakarılarımız
Mezitha içindir...”
Eski Adıge geleneklerine ve yaşamına ilişkin bazı bilgiler
• Adıgeler "demokratik" ve "aristokratik" diye nitelendirilebilecek iki grupa ayrılıyordu.
Bu iki grup ve alt grupları arasında,ortak özellikler yanında farklılıklar da vardı. Bu nedenle, her konuyu kapsayan ortak bir Adıge (Çerkes) özellik ya da karakterinin bulunduğu söylenemez. Birbirine benzeyen özellikler, genellikle büyüğe ve yaşlılara saygı, kız erkek görüşmesinin nişanlılık öncesinde serbest olması, kızın kaçarak da evlenebilmesi, gelinin kocası ve diğer erkeklerle bir süre konuşmaması, kocasıyla birlikte görünmemesi, birlikte yemek yememesi,kocası gelmeden yatmaması, kendinden büyük aile bireyleri yanında oturmaması, vb.
• Sınıfsal olarak,derebeyi topluluklarında,sözgelişi K'emguylarda,sıkı bir kaynana (guaşe/?????) otoritesi vardır, gelin kaynanasından izinsiz bahçe dışına adım bile atamazdı. Bu sıkı disiplin ve gelenek farklılıkları nedeniyle, demokratik ve derebeyi toplulukları arasındaki evlenmeler de sınırlı düzeydeydi.
• Değişik özellikler, daha çok, iş yaşamı ve konuk ağırlama alanlarında görülür.Aristokratik ya da derebeyi topluluklarında köle kadınlar tarlada çalıştırılırken, özgür kadınlar, ev işleri dışında çalıştırılmazlardı, ayıp sayılırdı.
Aynı biçimde soylu sınıfı da kol gücü gerektiren işlerde çalışmazdı, soylular için çalışmak, kendileri açısından aşağılayıcı ve ayıp bir uğraş sayılırdı. Ama demokratik topluluklarda aksine bir görüş vardı, kadın-erkek herkes, en zengin ve yönetici olanlar dahil, herkes tarlalarda çalışabilirdi. Örneğin, Şapsığlarda konukluk süresinin bir hafta olduğu, ardından konuğun da ev halkından sayılarak, ev halkı ile birlikte çalışması gerektiği anlayışı da vardı. Demokratik topluluklarda çalışmamak ve tembellik ayıp sayılır, kınanırdı. İlkbahar aylarında,1950'lere değin,nakaratlar biçiminde iş türküleri söyleyerek,tarlalarda imece usulü (hafı/?????) ya da ödünç gün karşılığı mısır çapalayan kalabalık Şapsığ ve Abadzeh topluluklarıyla sık sık karşılaşılabilirdi (Düzce,Sakarya,Samsun,vb birçok yerde).O dönemler,serpme usulü mısır ekiliyor,daha ileri bir teknik olan çizi (sıra) usulü mısır ekimi,Türkiye Türk ya da Adıge köylüleri tarafından henüz bilinmiyor,çapa işi için çok kişinin birlikte kol gücü gerekiyordu.
Konuk ağırlama biçimleri,soylular ve köleler
• Bütün Adıge toplulukları konukseverdir,evine gelen bir konuğu ağırlar.Ancak,farklılıklar vardır.Örneğin,Kabartay ya da derebeylerine bağlı köylüler,istemeseler de,bir angarya olarak derebeyinin konuklarını ağırlamak zorundaydılar.Ayrıca konuk ağırlama yükümlülüğü bulunmayan köle nüfusu da çoktu.Sonuç olarak,Kabartay geleneğinde,demokratik topluluklarda olduğu gibi,tanımadığı ve karşılaştığı birini,evine konuk olarak "buyur etme usulü" yoktur;bu nedenle,sözgelişi Kabartay'ın evine çağırılmadan girmek,bir emrivaki yapmak ve ağırlamalarını istemek gerekir,o zaman konuk ağırlanır.Aksi takdirde,Kabartay geleneğinin bu farkını bilmeyen,sözgelişi bir Abadzeh ya da Şapsığ'ın sokakta kalması işten bile değildir.Başka bir yarı feodal topluluk olan K'emguylarda ise,haberli olarak konuk olmak ve ziyaret makbuldür.Ama kendiliğinden kapıyı açıp bahçeye giren her konuk ve ziyaretçi kabul edilip ağırlanır,ama bu geliş biçimi şık bir geliş biçimi olarak algılanmaz.Vıbıhlarda ise her köyün bir ortak konuk evi bulunur,akraba ve tanıdık kişiler dışındaki konuklar köy konuk evinde ağırlanırdı.
• Kölelerin konuk ağırlama yükümlülükleri yoktu.Köle nüfusu fazla olan topluluklarda geleneksel farklılıklar da oluşmuştur.Köle olmayan birinin,sözün gelişi köle birine konuk olması olacak şey değildir,ayıplanmaya,dahası toplumdan dışlanmaya da yol açabilirdi.Köle bir erkeğe kaçan köle olmayan bir kız ise,en azından,çok ayıplanır,çoğunca ailesi,soyu ve akrabaları tarafından red edilir,dahası köle gibisine aşağılanırdı.Bu tür feodal anlayışlar,zayıflamış da olsa,Türkiye'de yer yer,varlığını halen sürdürmektedir.Yine de,köleler,Adıge geleneğinin korumasından yararlanırlardı;demokratik topluluklarda azatlı kölelerin köle kökenli oldukları yüzlerine vurulmaz,kendileri için ayağa kalkılarak karşılama yapılırdı.Bir Adıge karşısında ayağa kalkmamak,o kişiyi köle gibi aşağılamak anlamına gelirdi ve sonucu korkunç olabilirdi.Ancak,derebeyleri,statü olarak alt düzeylerinde olan kişiler karşısında ayağa kalkmazlardı.Demokratik topluluklarda,tam köle de olsa, zayıf insanların ezilmelerine ve açıktan aşağılanmalarına izin verilmez,köle kızlarla evlenilebilirdi.Bu tür örnekler Şapsığ ve Abadzehler arasında çoktu.Azatlı köle erkeklerin,özellikle Şapsığlar arasında yalnız ve çocuklu dul kadınlara içgüveyi (tlekhehaj/??????????) olmaları da kabul görürdü.Köleler,feodal dönemde,en çok,soyluların ve işbirlikçileri olan zengin köylülerin borç alacağı,tutsaklık,vb nedenler karşılığı köleleştirdiği,sömürdüğü ve aşağıladığı yoksul köylülerdir. Bunların Tanrı tarafından "aşağı" bir soy ve "kirli" bir kandan gelme olarak yaratıldıkları,mızmız,sürekli yakınan,köle damarı günde yedi kez başına vuran,doyumsuz ve yüz verilmemesi gereken kişiler oldukları biçiminde tipik bir soylu ideolojisi oluşturulmuştu.
• Derebeyi topluluklarında,soylu (pşı-verk) olanların,özellikle kadınlar arasında,üstün bir "soylu ve temiz kan" (????1?;????????) taşıdıklarına,özellikle soylu kızların tükürüklerinin (1????) ve dualarının "şifa verici" (ezeğu/1??????) olduğuna inanılırdı.Bu tür feodal inanışlar,1950'li yıllara değin,Türkiye'de hala yaygındı.Soylu kızlar,sözgelişi Besleneylerde hastalara götürülür,tükürükleri şifa niyetine yaralara ya da hastalara sürülür,dua ettirilirdi.
Ceza verme biçimleri
Adıgelerde,derebeyi toplulukları dışında,yani demokratik topluluklarda,çok özel durumlar dışında,ölüm cezası yoktu.En ağır ceza,ölümden de kötü bir ceza olan toplumdan dışlanma ya da kovulma,yani bir tür aforoz cezasıydı.Böyle bir kişi ile,o topluluk ya da başka bir topluluk içinden hiç kimse konuşmaz ve onu yanına sokmazdı,"ünü" de hızla bütün bir ülkeye yayılır,bu tür cezalı kişiler,sonunda ve çoğunlukla intihar etmek ya da bir soyluya köle (vıneut) olmayı kabul etmek zorunda kalırdı,bu arada,en küçük bir olayda, yeni efendisi tarafından burdurularak satılabilirdi de. Aristokratik topluluklarda derebeylerinin kölelerini öldürebilmeleri yanında,köle olmayanların da,işledikleri suçlar nedeniyle kovulması,köle (vıneut/???1??;ev hizmetleri kölesi) yapılması,satılması,sözgelişi Rus hükümetince yasaklanmadan önce,derebeylerince öldürülmesi durumları da görülebiliyordu.Yargılama ile verilen ölüm cezaları,genellikle "psıkhadze" (????????),yani taş bağlanıp suda boğulma, Muhammed Emin'in kurdurduğu şeriat mahkemelerince verilen ölüm cezaları da,çoğunlukla kurşuna dizilme biçiminde yerine getirilirdi.Adıgelerde geleneksel anlamda hapishane yoktu,cezalar çalışma ya da maddi bir bedel karşılığı yerine getirilirdi.Ancak,casuslara ve düşmanla işbirliği yapanlara karşı en ağır cezalar uygulanırdı,ama yine de,işkenceye ve aleni aşağılamaya izin verilmezdi.Rus tutsaklara bile işkence yapılmazdı.Bu nedenle çok sayıda Rus eri firar edip Adıgelere sığınıyordu.
• Feodal topluluklar arasında,feodal iç bölünmeler nedeniyle,dayanışma zayıftı;ama Abadzeh ve Şapsığ gibi,Meotlar döneminden kalma bir arkaik demokrasisi bulunan topluluklar çok sıkı bir dayanışma içindeydiler,bu nedenle bunlar,yapılan dış saldırılara sert ve toplu karşılık verirlerdi,düşman da işbirlikçiler bulamaz ve sonunda çekilmek zorunda kalırdı.Natuhay,Şapsığ,Hak'uç,Vıbıh ve Abadzehler'de egemenlik "feqotl" (kendi başına buyruk kişi) denilen,efendisiz ve eşit haklı özgür bireylerden oluşan halka aitti.Yarı feodal toplulukların "fekotl" (??????1;Kabartayca: ????????1) kesimi ise,efendili,yani derebeylerine bağlı idi,ama fekotl'lar ,isterlerse efendilerini terk edebilir,serbestçe başka yerlere yerleşebilirlerdi.
• Adıgeler arasında,özellikle derebeyi toplulukları içinde sert bir kan gütme geleneği ve karşılıklı öldürmeler yaşanırdı.Ayrıca yoksul köylüler ile derebeyleri arasında sık sık çatışmalar olurdu.Adıge halk ozanı Tsığo Tevçoj'un (??????? ?????) "Pşı-verk zav" (Derebeyi Savaşı) adlı şiirsel destanı ve ünlü yazar İshak Meşbaş'ın "Bzıyqo zav" (Bzıyko Savaşı;Türkçesi "Bitmeyen Umutlar",Ankara,1994) adlı romanı bu tür konuları işlemektedirler.
Mülkiyet anlayışı
• Özel mülkiyet yanında,köy meraları,orman ve su kaynakları gibi mallar üzerinde ortak toplum mülkiyeti vardı.Miras konusunda ise,Şapsığlar ve köleler (pşıtlı/????1?) kadına erkek ile eşit miras hakkı (ç'en/?1??) tanırken,feodal topluluklar ile Abadzeh ve Vıbıhlar tanımıyorlardı. Köleler üzerinde de sahiplerinin özel mülkiyet hakkı vardı.Özellikle en alt düzey köleler (vıneut) toplantı ya da ziyafetlerde ayakta,elleri üstüste ve sessizce kapı kenarında hizmete hazır bekletilirlerdi.Özgürlüğünü bir bedel karşılığı satın alan kölelere,"azatlı köle" (pşıtlı şhaşefıj/????1? ???????????) denirdi,bunlar özgür köylü (feqotl/??????1) haklarına sahip olsalar da,yine de,eskiden köle oldukları bilinir ve kendilerine mesafe konurdu.Çok sıkı bir soy ve şecere takibi vardı.Kölelerin ve yabancıların yanında şifreli bir dil (uerqıbze/????????) kullanılırdı.Kölelerin "vıneut" (???1??;ev,kapıkulu köle,yani mülksüz ya da mal olan köle) denilen kesimi,Adıge geleneğinden en az yararlanan kölelerden oluşurdu ve bunlar satılabilirdi."Pşıtlı" (????1?;derebeyinin adamı) ya da "hatıvel" (???????) denilen toprak kölelerinin (serfler) ise ,özel mülkiyeti ve hukuku bulunur,bunlar satılmazdı;ama efendilerinin tarlalarında çalışır,hayvanlarına bakar,angarya hizmetleri görür,kazançlarının ve kızları için aldıkları başlık bedellerinin (vase/????) bir bölümünü efendilerine verir ve efendilerini terk edemezlerdi;köleleri itaat altında tutan katı kural ve sert yaptırımlar vardı.
Demokratik bir toplum sayılmalarına ve soylu sınıfı bulunmamasına karşın,Vıbıhlar arasında,bir veriye göre tüm nüfusun dörtte biri oranında bir köle nüfusu da vardı.Bu nedenle Vıbıhlar arasında,köle emeği sayesinde çalışmadan geçinen ve "Kuaşkha" denen, yönetimde de etkili olan,köle sahibi ve sömürücü bir zengin köylü zümresi bulunuyordu."Başlıca ihracat köle kızlardan oluşuyordu ve bunlar haremler için Osmanlı'ya götürülüyorlardı".Vıbıh kuaşkhalar Çerkesya'nın en zengin kişilerinden olduklarından,yoksul bölgelerde yaşayan Abadzeh,Ciget ve Abhazlar gibi kendi kölelerini değil,Abadzehler'den ve diğerlerinden satın aldıkları köleleri,gerekli eğitimleri de vererek Osmanlı esir tüccarlarına satarlardı.Asıl köle ihracatı ise,nüfusunun onda biri köle olan Abadzeh bölgesinin köle tüccarları tarafından doğrudan ya da Vıbıhlar aracılığıyla Vıbıh limanları üzerinden Türkiye'ye yapılıyordu (L.İ.Lavrov,Vubıkh'lar Hakkında Etnografik Bir Araştırma,Kafkasya Gerçeği Der.,sayı 8,Samsun,1992,s.46-59).Abadzeh bölgesinde Şhaguaşe Irmağı (Byelaya) sol yakasında ve bugünkü AC'nin Maykopski rayonunun Kamennomostski beldesi yakınlarındaki bir yerde büyük bir Abadzeh Köle Pazarı bulunuyordu.Bu arada Vıbıh zenginler (kuaşkha'lar),özel olarak eğittikleri çok güzel köle kızlarını ise,yüksek para ve armağanlar karşılığı Osmanlı haremlerine (özellikle Saray'a) gönderiyorlardı.Nitekim son dönem Osmanlı padişahlarının çoğu,bu tür Vıbıh köle (cariye) kadınlardan doğmadır.
• Nezaket kuralları ve onur anlayışı
• Özellikle demokratik topluluklarda kadına çok değer verilir,sözgelişi yük taşıyan kadının yükü hemen alınıp taşınır,kavga eden iki erkek,araya bir kadının girmesiyle kavgayı bırakırdı,vb.Bir atlı yolda giden bir yaşlıya yetiştiğinde ya da karşılaştığında,atından iner,yaşlıya atına binmesini teklif eder,sol tarafından ve daha geriden atı elinde yaya olarak yürür,yaşlının yinelenen teşekkür ve ricaları üzerine onu geçer ve bir süre,daha hızlı tempoda ve yaya olarak yoluna devam edip uzaklaştıktan sonra atına binerdi.Yaya giden genç de benzeri kurallara uyar,yaşlıyı izinsiz geçmezdi.Damat,karısının köyüne yaklaştığında atından iner,atı elinde yürüyerek köye girerdi.Yeni damat,ilk ziyaretinde,eşinin ailesinden olan ve evde bulunan küçüklerin bile elini öper,büyüklerin karşısında asla oturmaz ve konuşmazdı,damada refakat eden arkadaşı konuşur,ama büyüklerin karşısında asla oturmazdı.Böylece karısına,onun yakınlarına ve köylülerine duyduğu saygıyı göstermiş olurdu.Evlenmeler,genellikle karşılıklı anlaşmaya dayanırdı,kural (khabze) dışı olduğundan,asla akraba evliliği yapılmazdı.Akrabalar birbirlerini geniş bir ailenin üyeleri,yani kardeş görürlerdi.Bu nedenle akraba evliliğinden kaynaklanma sakatlıklar ve delilik Adıgelerde yok denecek kadar azdır.
• Köyün saygın gençleri birbirleriyle ve köyün kızları ile kardeş sayılırdı.Bu gençler köyün kızlarını at sırtında ve beraberlerinde başka köylerdeki düğün ve eğlentilere götürebilirlerdi.En ufak bir sorunla karşılaşılmazdı,aksi takdirde kişinin hayatı söner,soyu da lekelenmiş olurdu.Özellikle demokratik topluluklarda bir kız istemediği ile evlendirilmezdi.Yeni gelin büyükleri karşısında oturmaz,konuşmaz,yemek yemez,elleri üstüste ve sessizce kapı kenarında hizmete hazır bekler,sırtını büyüklerine çevirmez,geri geri çekilip odadan çıkardı,o denli de saygı ve sevgi görür,kendisine asla iş buyurulmaz,ezilmez ve azarlanmazdı.Gelin sonraları da çocuğunu gezdirmez ve yaşlı erkekler karşısında çocuğuyla birlikte görünmezdi.Çocuğa nine ya da evin başka kadınları bakardı.Kocası da,herkes uyuduktan sonra odasına,karısının yanına sessizce ve görünmeden girer,gün ağarmadan aynı biçimde,gerekirse pencereden dışarı çıkardı.Kadın da kocası ile birlikte kalkar,akşamdan kalmış işleri sessizce bitirmeye çalışırdı.Bahçeyi dolaşır,kalmış çöpler varsa,belli etmeden eğilip kaldırırdı.Son derece temizlik ve nezaket kuralları geçerliydi.Karı koca çocukları oluncaya dek konuşmazlardı.Gelin odasına leğune (???????) denir ve buraya gelinin kadın yakınları dışında kimse girmezdi.Gelin odasında,ateş yakılan ve su ısıtılan bir ocak,ocağın yanında gece banyo alınan,ardından yatak ve yorganların konduğu bir dolap bulunurdu.
• Hiç kimse kendisini övmez,övmeyi başkalarına bırakır,kendilerini övenler de gizlice alaykonusu olur,itibar aşınımına uğrarlardı.Bunun gibi adeta sayısız görgü kuralı vardı ve bu kuralları çiğneyenler saygınlıklarını yitirirlerdi.Saygın ya da kişilikli olana büyük bir değer verilirdi.Soylu ya da değil,kişinin saygınlığını yitirmesi,özellikle yüz kızartıcı bir suç işlemesi,silinmez bir leke oluşturur,dahası şarkılara da konu olabilir,'ünü' bütün Adıge ülkelerine yayılabilirdi.Bir yönüyle,Adıge olmak,zor bir şeydi.
• Bir Adıge için aşağılanmak en onur kırıcı şeydi.Geleneklere saygısızlık göstermek, yalancılık,korkaklık ve özellikle savaştan kaçmak,en onur kırıcı davranışlardandı.M.Y. Lermontov'un savaş alanından korkup kaçan bir Çerkes gencini konu edinen "Savaş Kaçağı" ya da "Harun" öyküsündeki tiplemesi bu aşağılanmayı ve sonucunu çarpıcı bir biçimde sergilemektedir (bk.Harun,"Kafkasya Kül.Der.",sayı 22,Ankara,1969).
• Abadzeh ve Şapsığ gibi topluluklarda ve batılı diğer Çerkes topluluklarında,karşılaşılan kişiler,gelenek ve nezaket kuralları gereği,selamlaşmadan hemen sonra,"Buyur" (????????) denilerek,özellikle Abadzehlerde,konuk olması için eve davet edilirlerdi.Yaşlılar bir başına yemek yemeyi sevmez,çoğunca bir başkası çağırılıp onunla yerdi.Her varlıklı evin "haç'eş" (x???1??) denilen bir konuk odası ya da ayrı bir küçük evi olurdu.Bir aile bütün bir servetini bir konuk ziyafetinde harcayabilir, konuğa, saygınlığı ölçüsüne göre,o denli büyük önem verilirdi.Toplum içi yardımlaşma ve paylaşmanın yaygın ve gelişmiş olması nedeniyle,düşkün insanlar ve dilencilerle karşılaşılmazdı.
Adıgeler boza (??????,????????) ve benzerleri dışında alkollü içki kullanmazlardı.İçki,sonradan Tatar,Rus,Türk,vb gibi başka toplumlardan alınmıştır.Ancak,günümüzde Diasporanın aksine,Kafkasya'daki Adıgeler arasında,özellikle Sovyetler döneminde içki kullanımının yaygınlaştığı,içki yüzünden kızların ürkütüldüğü,kızların ve ailelerin Adıge erkeklerine olan eski güvenlerini yitirdikleri,geleneksel halk danslarına kadın katılımının ise çok azaldığı,folklor ekipleri dışındaki geleneksel halk oyunlarının (?????), eskiden seferlerde ve köleler arasında uygulandığı gibi,"Hugegu" (????????;erkek erkeğe dans) biçimine dönüştüğü,geleneksel anlamda kız ve erkeklerin birbirlerinden hayli uzaklaştıkları görülmektedir.
• Her ikisi de demokratik toplum üyesi olmakla birlikte,sözgelişi bir Abadzeh ile Şapsığ arasında da farklılıklar vardı.Örneğin,bekar bir Abadzeh delikanlısının bir bebeği kucağına alıp gezdirmesi,"çocuk bakıcısı oldu" biçiminde ayıplanırken,Şapsığ ve Vıbıhlarda tam tersi geçerliydi,yeğenler,akraba ya da tanıdık çocukları kucakta gezdirilebilirdi.Abadzeh ketum ve kendi çevresi dışındakilere karşı mesafeli dururken,Şapsığ daha açık fikirli olabilirdi. Şapsığlar kendi halinde,tarım,hayvancılık ve balıkçılıkla geçinen,aile ve akrabaları çerçevesinde kalan,politikayla pek ilgilenmeyen kimseler iken,Vıbıh ve Kabartaylar içinden politikacılar ve usta diplomatlar yetişmiştir.
Köleler her yerde aşağılanırken,örneğin Şapsığlar arasında kölelik kurumu yoktu,vb (Ayrıca bk.Jebağı Baj,"Çerkesya'da Sosyal Yaşayış-Adetler",Ankara,1969;"Kafkasya Kül.Der.",sayı 39-42,Ankara, 1973).
• Demokratik topluluklar barışçıydılar,ırk ve din ayırımını bilmeyen,herkesi kendileri gibi dürüst sanan saf kimseler idiler.Bu saflıkları,bazı güç odaklarınca zaman zaman,olumsuz anlamda kullanılabilmiştir:1840'da Osmanlı ve İngiliz ajanlarına,vb kanıp yardım geleceği düşüncesiyle Rus askeri hatlarına,bazıları 10-15 bin kişiyi bulan kalabalıklar biçiminde genel bir saldırı yapılması ve karşılığında büyük bir zayiat verilmesi,moral çöküşü;isyanlarla hırpalanan ve Çerkeslerin Balkanlar'dan çıkarılmasının resmen görüşüldüğü bir ortamda,1878 öncesinde,çökmekte olan Osmanlı yönetimi adına Balkanlar'da para karşılığı gönüllü milis gücü yazılma, Balkanlar'daki Hıristiyan toplulukların,Rus ve Avrupa'nın düşmanlığını Çerkes toplumu üzerine çekme;1920'de,güçlenen TBMM yönetimi karşıtı Biga,Adapazarı,Düzce ve Yozgat ayaklanmalarına katılma,vb.Ama,yine de,kirli ve yüz kızartıcı (fuhuş ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi) işleri benimsemez,genellikle insana insan olduğu için değer verir,işkenceden ve insanı aşağılamaktan kaçınır;özsavunma dışında da hiç kimseye saldırmazlardı: Örneğin,1838'de Tuapse'ye çıkartma yapan Ruslarla Şapsığların çarpışmalarını bir köşede resmeden ve daha sonra Osmanlı Saray ressamı da olan silahsız Rus ressamı İ.K.Ayvazovski'ye (1817-1900) dokunmamış,tabloya bakmakla yetinmişlerdi (bk.Şapsugiya gazetesi,No.1).
Similar topics
» TARAFTARI KALMAYAN DİNLER MANİCİLİK
» TARAFTARI KALMAYAN DİNLER KATHARİZM
» TARAFTARI KALMAYAN DİNLER HURUFİLİK
» TARAFTARI KALMAYAN DİNLER TAPINAK ŞOVALYELERİ
» YENİ DİNLER VİKA DİNİ
» TARAFTARI KALMAYAN DİNLER KATHARİZM
» TARAFTARI KALMAYAN DİNLER HURUFİLİK
» TARAFTARI KALMAYAN DİNLER TAPINAK ŞOVALYELERİ
» YENİ DİNLER VİKA DİNİ
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paz Tem. 31, 2011 12:01 am tarafından Misafir
» HZ.OSMAN (r.a)'IN HAYATI
C.tesi Ocak 29, 2011 2:36 am tarafından V@K@R
» ROMANTIZM DORUKLARINDA KAZI CALISMASI !
Salı Ara. 28, 2010 3:09 pm tarafından Bäbüsselam
» BU GÜN CUMA
Paz Ara. 19, 2010 8:55 am tarafından visal*1
» GELSEEYDİN SEVGİLİ
Paz Ara. 19, 2010 8:41 am tarafından visal*1
» iman (AMENTÜ)
Paz Ara. 19, 2010 8:33 am tarafından visal*1
» mübarek cuma günü
Paz Ara. 19, 2010 8:24 am tarafından visal*1
» dosta doğru
Paz Ara. 12, 2010 6:42 pm tarafından visal*1
» SENİ SEVİYORUM EFENDİM
Perş. Ara. 09, 2010 7:23 am tarafından visal*1