Kimler hatta?
Toplam 76 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 76 Misafir Yok
Sitede bugüne kadar en çok 83 kişi Cuma Kas. 22, 2024 5:46 pm tarihinde online oldu.
En son konular
Kasım 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | ||||
4 | 5 | 6 | 7 | 8 | 9 | 10 |
11 | 12 | 13 | 14 | 15 | 16 | 17 |
18 | 19 | 20 | 21 | 22 | 23 | 24 |
25 | 26 | 27 | 28 | 29 | 30 |
SANAT VE TASAVVUF
1 sayfadaki 1 sayfası
SANAT VE TASAVVUF
Tarihimizde tasavvuf kurumları iyi işlediği devirlerde çok müspet işler görmüşlerdir
İnceliğin, zarâfetin, hoşgörünün kaynağı olmuşlardırÇeşitli sanat faaliyetleri bu kurumlarda ve çevrelerinde boy vermiştirHat, tezhip, şiir, mûsiki, tasavvuf muhitleriyle daima sıkı ilişkiler içinde olmuşturMensupları; bütün bu sanat dallarını, bir ibadet neşvesi ve ciddiyeti ile, yüksek ve kutsal duygularla irca etmişlerdirOnun içinde seviyeyi ve kaliteyi daima korumuş ve geliştirmişlerdir
Kültür tarihimize bakarsak şunu görüyoruz:
Medreseler ilimle, kitapla uğraşırken; tasavvuf kurumları olan dergahlar, halk eğitimi ve güzel sanatlara beşiklik etmiştir Asırlar boyu şiir, edebiyat musiki gibi sanatlar tasavvuf ve tekke muhitinde gelişmiştir
Bu neden böyledir?
Tasavvuf ve sanatın ortak bir zemini vardır da onun için
Nedir bu ortak zemin?
Ruhun, duyguların ve gönlün tatmin aracı, gıdası sevgidir, aşktır, güzelliktir İşte bu alan; sevgi, aşk ve güzellik, tasavvuf ve sanatın, mistikle sanatkârın ortak zeminidir
Tasavvufta bir tecelli ve hilkat nazariyesi vardır Buna göre Allah mutlak varlıktır O aynı zamanda mutlak kemâl ve mutlak cemâl sahibidir Kendi kemâl ve cemâlini temâşâ için kainatı var etmiştir Kainattaki her şey Cenâb-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarının tecellîsidirKur’an âyetlerine göre “Göklerdeki ve yerdeki her şey devamlı olarak Allah’ı tesbih etmektedir(Bk Hadid , 57; Haşr, 59; İsra, 17) Bilim adamı bunları kendi yöntemleriyle anlamaya çalışır
Sanatkâr bu tesbihi, bu zikri, söz konusu olan tecellileri daha iyi fark eder, onları kendi sanatı ve üslubuyla daha iyi dile getirir
Sevgiden söz ettik Tasavvuf anlayışına göre en çok sevilmesi gereken Allah’tır Bir güzel ölçü vardır:”Muhabbet, marifetin sonucudur” denir Tanımayan sevemez Tecellîleri yoluyla Rabbini daha iyi tanıyan, O’nu daha çok sevecektirEn büyük Hakk âşıkları sanatkârlardır veya sanatkârlar ilahî aşkı daha derinden duyarlar ve ifade ederler
İnanmış sanatkâr güzelliği yarattığını değil keşfettiğini düşünürSanatkâr, esasen var olan güzelliği ortaya çıkarır, ifade eder, seslendirirBu, az şey değildirÖteler âlemine yol bulanlar bunu başarırSanatkârın işi sadece estetik zevkli tatmin değildirBu arada birliğin ve nûrun perdesini aralamaktadır Hakk’ın ve tecellîlerinin bilinmesine yardımcı olmaktadırŞu beytin şâirine göre kainat baştanbaşa Allah’ın büyük bir kitabı gibidir; oradaki her harfin anlamı Allah’ı ifade eder, bizi O’na götürür
Bir kitâbullah-ı a’zamdır serâser kâinat
Hangi harfi yoklasan mânâsı hep Allah çıkar
Geçmiş devirlerde bizim sanatkârlarımıza ilham kaynağı olan hadîslerin başında şu Peygamber buyruğu gelir:”Allah güzeldir, güzelliği sever”
Hattatlar bu ifâdeyi en güzel çizgilerle levha haline getirmişler, mimarlar, şairler, musikişinaslar, kendi dünyalarında O’nun anl----- tercüman olmuşlar
Bu ifadenin yer aldığı hadîsin tamamı da ilgi çekicidir Söyle ki:Bir gün Hz Peygamber, “Kalbinde zerre kadar kibir, yani büyüklenme duygusu bulunan kimse cennete giremez” buyururGüzel giyimli ve güzel görünüşlü olan bir sahabe Ebu Reyhâni
Ey Allah’ın Resûlü ben güzelliği seven bir kimseyim ve gördüğünüz gibi güzel giyimliyimGüzelliği o kadar severim ki hiç kimsenin bu konuda, pabucunun tasmasında bile benden arzu etmemAcaba bu kibir midir?diye sorar Hz Peygamber
“Hayır, şüphesiz Allah güzeldir, güzelliği sever, bu kibir değildirFakat kibir kendini büyük görerek, Hakk’ı ret ve inkar etmek, halkı hor ve hakir görmektir” Buyurur(Müslim, iman 147)
Allah kemal ve cemal sahibidir, kâinat O’nun tecellîsidir, dedikBu tecellileri ve güzellikleri fark edebilmek, onların aslına, yani Allaha götürürTasavvuf anlayışında bu fark ediş kalp yoluyla gerçekleşirKalp aynasının mâsivâ pasından arındırılması, temizlenmesiyle orada güzellikleri, ilahi gerçekleri görmek mümkündürŞemseddin Sivasî şöyle der:
Sür çıkar ağyarı dilden ta tecelli ede Hak
Padişah konmaz saraya hane mâmur olmadan
İlahi hakikatlerin kalp aynasına yansıması sembolik olarak bir mesnevi hikayesinde söyle dile getirilirarayında büyük bir salonun duvar süslemelerini yaptırmak isteyen bir hükümdar ve rakip iki sanatkar topluluğu söz konusudurÇinli ressamlar ve Rum (Anadolu) ressamlarıHükümdar sanatkârlıkta iddia sâhibi olan her iki ressam grubuna da imkan tanırBüyük salon tam ortasından bir perde ile ikiye bölünürBöylece etkilenme ve kopyacılıkta önlenmiş olurÇinli ressamlar durmadan boya isterlerHazine kendilerine açılmıştır dedikleri kadar malzeme kullanarak, kendi bölümlerine harikulade resim ve motiflerle dekore ederler
Bu sırada Rum ressamların yaptıkları ise kendilerine ait duvarı temizleyip durmadan parlatmak ve cilalamaktan ibarettir
Verilen süre bitince padişah ve jüri üyeleri önce Çinli ressamları eserlerini görür ve çok beğenirler gerçekten çok fevkalade ve göz alıcı şeyler yapmışlardır sıra Rum ressamların eserini görmeye gelince onlar önce aradaki perdeyi kaldırırlar görünen manzara tek kelime ile harikadır karşıdaki resimler olduğu gibi iyice parlatılmış olan duvara aksetmektedirÜstelik bu yansıma sırasında daha bir derinli daha bir parlaklık ve esrarengizlik kazanmış olurVe sonunda büyük ödül Rum ressamlarına verilir
Mevlana diyor ki iki yüz çeşit renge boyanmaktansa renksizlik daha iyidirOğul Rum ressamları sûfilerdir Onların ezberlenecek dersleri, kitapları yoktur, ama gönüllerini adam akıllı cilalamışlardır; istekten, hırstan, cimrilik ve kinden arınmışlardırGönüllerini cilalamış olanlar,ilahi güzellikleri zahmetsizce görebilirler
Edebiyatımızda doğrudan veya doğrudan olarak tasavvuf etkisinde olan sanatkarları biran için yok farz edelim; geriye pek az şey kalırYûnus Emre, Fuzûli, Şeyh Galib, Yahya Kemal ve daha pek çoğunu hatırlayalımBunlar ya bilfiil tasavvuf dünyasında yoğrulmuş veya belli ölçüde tasavvuf düşüncesinden etkilenmişlerdir
Mûsiki…Bir başka güzel sanat dalı … Sesler arasındaki ahengi yakalayan bir başka güzelliğin aracıdırNotalar sabittirOnların çeşitli varyasyonlarla tanzimi ve o sırada uyum güzelliğini bulabilmek bir hünerdirBunu duyan ve duyuran bestekardırOnun işi, bir bakıma kereste vahdeti görmek ve göstermektir
Müziğin her türlü bir duygu terennümüdürTasavvuf musikisinin yer ise bir başkadır insanı ötelere ulvi dünyalara alıp götürürDini musikimiz sade fakat etkilidir iyi ircaa edilen yanık bir ilahi korodan dinlenen bir tekbir bir salatı ümmiye insanı adeta kanatlandırır çokluktaki birliği somutlaştırırYahya Kemale nice bin dalgalı tekbir oluyor tekbir ses dedirtir
İnceliğin, zarâfetin, hoşgörünün kaynağı olmuşlardırÇeşitli sanat faaliyetleri bu kurumlarda ve çevrelerinde boy vermiştirHat, tezhip, şiir, mûsiki, tasavvuf muhitleriyle daima sıkı ilişkiler içinde olmuşturMensupları; bütün bu sanat dallarını, bir ibadet neşvesi ve ciddiyeti ile, yüksek ve kutsal duygularla irca etmişlerdirOnun içinde seviyeyi ve kaliteyi daima korumuş ve geliştirmişlerdir
Kültür tarihimize bakarsak şunu görüyoruz:
Medreseler ilimle, kitapla uğraşırken; tasavvuf kurumları olan dergahlar, halk eğitimi ve güzel sanatlara beşiklik etmiştir Asırlar boyu şiir, edebiyat musiki gibi sanatlar tasavvuf ve tekke muhitinde gelişmiştir
Bu neden böyledir?
Tasavvuf ve sanatın ortak bir zemini vardır da onun için
Nedir bu ortak zemin?
Ruhun, duyguların ve gönlün tatmin aracı, gıdası sevgidir, aşktır, güzelliktir İşte bu alan; sevgi, aşk ve güzellik, tasavvuf ve sanatın, mistikle sanatkârın ortak zeminidir
Tasavvufta bir tecelli ve hilkat nazariyesi vardır Buna göre Allah mutlak varlıktır O aynı zamanda mutlak kemâl ve mutlak cemâl sahibidir Kendi kemâl ve cemâlini temâşâ için kainatı var etmiştir Kainattaki her şey Cenâb-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarının tecellîsidirKur’an âyetlerine göre “Göklerdeki ve yerdeki her şey devamlı olarak Allah’ı tesbih etmektedir(Bk Hadid , 57; Haşr, 59; İsra, 17) Bilim adamı bunları kendi yöntemleriyle anlamaya çalışır
Sanatkâr bu tesbihi, bu zikri, söz konusu olan tecellileri daha iyi fark eder, onları kendi sanatı ve üslubuyla daha iyi dile getirir
Sevgiden söz ettik Tasavvuf anlayışına göre en çok sevilmesi gereken Allah’tır Bir güzel ölçü vardır:”Muhabbet, marifetin sonucudur” denir Tanımayan sevemez Tecellîleri yoluyla Rabbini daha iyi tanıyan, O’nu daha çok sevecektirEn büyük Hakk âşıkları sanatkârlardır veya sanatkârlar ilahî aşkı daha derinden duyarlar ve ifade ederler
İnanmış sanatkâr güzelliği yarattığını değil keşfettiğini düşünürSanatkâr, esasen var olan güzelliği ortaya çıkarır, ifade eder, seslendirirBu, az şey değildirÖteler âlemine yol bulanlar bunu başarırSanatkârın işi sadece estetik zevkli tatmin değildirBu arada birliğin ve nûrun perdesini aralamaktadır Hakk’ın ve tecellîlerinin bilinmesine yardımcı olmaktadırŞu beytin şâirine göre kainat baştanbaşa Allah’ın büyük bir kitabı gibidir; oradaki her harfin anlamı Allah’ı ifade eder, bizi O’na götürür
Bir kitâbullah-ı a’zamdır serâser kâinat
Hangi harfi yoklasan mânâsı hep Allah çıkar
Geçmiş devirlerde bizim sanatkârlarımıza ilham kaynağı olan hadîslerin başında şu Peygamber buyruğu gelir:”Allah güzeldir, güzelliği sever”
Hattatlar bu ifâdeyi en güzel çizgilerle levha haline getirmişler, mimarlar, şairler, musikişinaslar, kendi dünyalarında O’nun anl----- tercüman olmuşlar
Bu ifadenin yer aldığı hadîsin tamamı da ilgi çekicidir Söyle ki:Bir gün Hz Peygamber, “Kalbinde zerre kadar kibir, yani büyüklenme duygusu bulunan kimse cennete giremez” buyururGüzel giyimli ve güzel görünüşlü olan bir sahabe Ebu Reyhâni
Ey Allah’ın Resûlü ben güzelliği seven bir kimseyim ve gördüğünüz gibi güzel giyimliyimGüzelliği o kadar severim ki hiç kimsenin bu konuda, pabucunun tasmasında bile benden arzu etmemAcaba bu kibir midir?diye sorar Hz Peygamber
“Hayır, şüphesiz Allah güzeldir, güzelliği sever, bu kibir değildirFakat kibir kendini büyük görerek, Hakk’ı ret ve inkar etmek, halkı hor ve hakir görmektir” Buyurur(Müslim, iman 147)
Allah kemal ve cemal sahibidir, kâinat O’nun tecellîsidir, dedikBu tecellileri ve güzellikleri fark edebilmek, onların aslına, yani Allaha götürürTasavvuf anlayışında bu fark ediş kalp yoluyla gerçekleşirKalp aynasının mâsivâ pasından arındırılması, temizlenmesiyle orada güzellikleri, ilahi gerçekleri görmek mümkündürŞemseddin Sivasî şöyle der:
Sür çıkar ağyarı dilden ta tecelli ede Hak
Padişah konmaz saraya hane mâmur olmadan
İlahi hakikatlerin kalp aynasına yansıması sembolik olarak bir mesnevi hikayesinde söyle dile getirilirarayında büyük bir salonun duvar süslemelerini yaptırmak isteyen bir hükümdar ve rakip iki sanatkar topluluğu söz konusudurÇinli ressamlar ve Rum (Anadolu) ressamlarıHükümdar sanatkârlıkta iddia sâhibi olan her iki ressam grubuna da imkan tanırBüyük salon tam ortasından bir perde ile ikiye bölünürBöylece etkilenme ve kopyacılıkta önlenmiş olurÇinli ressamlar durmadan boya isterlerHazine kendilerine açılmıştır dedikleri kadar malzeme kullanarak, kendi bölümlerine harikulade resim ve motiflerle dekore ederler
Bu sırada Rum ressamların yaptıkları ise kendilerine ait duvarı temizleyip durmadan parlatmak ve cilalamaktan ibarettir
Verilen süre bitince padişah ve jüri üyeleri önce Çinli ressamları eserlerini görür ve çok beğenirler gerçekten çok fevkalade ve göz alıcı şeyler yapmışlardır sıra Rum ressamların eserini görmeye gelince onlar önce aradaki perdeyi kaldırırlar görünen manzara tek kelime ile harikadır karşıdaki resimler olduğu gibi iyice parlatılmış olan duvara aksetmektedirÜstelik bu yansıma sırasında daha bir derinli daha bir parlaklık ve esrarengizlik kazanmış olurVe sonunda büyük ödül Rum ressamlarına verilir
Mevlana diyor ki iki yüz çeşit renge boyanmaktansa renksizlik daha iyidirOğul Rum ressamları sûfilerdir Onların ezberlenecek dersleri, kitapları yoktur, ama gönüllerini adam akıllı cilalamışlardır; istekten, hırstan, cimrilik ve kinden arınmışlardırGönüllerini cilalamış olanlar,ilahi güzellikleri zahmetsizce görebilirler
Edebiyatımızda doğrudan veya doğrudan olarak tasavvuf etkisinde olan sanatkarları biran için yok farz edelim; geriye pek az şey kalırYûnus Emre, Fuzûli, Şeyh Galib, Yahya Kemal ve daha pek çoğunu hatırlayalımBunlar ya bilfiil tasavvuf dünyasında yoğrulmuş veya belli ölçüde tasavvuf düşüncesinden etkilenmişlerdir
Mûsiki…Bir başka güzel sanat dalı … Sesler arasındaki ahengi yakalayan bir başka güzelliğin aracıdırNotalar sabittirOnların çeşitli varyasyonlarla tanzimi ve o sırada uyum güzelliğini bulabilmek bir hünerdirBunu duyan ve duyuran bestekardırOnun işi, bir bakıma kereste vahdeti görmek ve göstermektir
Müziğin her türlü bir duygu terennümüdürTasavvuf musikisinin yer ise bir başkadır insanı ötelere ulvi dünyalara alıp götürürDini musikimiz sade fakat etkilidir iyi ircaa edilen yanık bir ilahi korodan dinlenen bir tekbir bir salatı ümmiye insanı adeta kanatlandırır çokluktaki birliği somutlaştırırYahya Kemale nice bin dalgalı tekbir oluyor tekbir ses dedirtir
Similar topics
» FETİHLERLE GELİŞEN SANAT
» OSMANLI DEVLETİNDE KÜLTÜR SANAT
» TASAVVUF NEDİR ?
» TASAVVUF FELSEFESİ
» TASAVVUF İLMİNİN YÜCELİĞİ
» OSMANLI DEVLETİNDE KÜLTÜR SANAT
» TASAVVUF NEDİR ?
» TASAVVUF FELSEFESİ
» TASAVVUF İLMİNİN YÜCELİĞİ
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paz Tem. 31, 2011 12:01 am tarafından Misafir
» HZ.OSMAN (r.a)'IN HAYATI
C.tesi Ocak 29, 2011 2:36 am tarafından V@K@R
» ROMANTIZM DORUKLARINDA KAZI CALISMASI !
Salı Ara. 28, 2010 3:09 pm tarafından Bäbüsselam
» BU GÜN CUMA
Paz Ara. 19, 2010 8:55 am tarafından visal*1
» GELSEEYDİN SEVGİLİ
Paz Ara. 19, 2010 8:41 am tarafından visal*1
» iman (AMENTÜ)
Paz Ara. 19, 2010 8:33 am tarafından visal*1
» mübarek cuma günü
Paz Ara. 19, 2010 8:24 am tarafından visal*1
» dosta doğru
Paz Ara. 12, 2010 6:42 pm tarafından visal*1
» SENİ SEVİYORUM EFENDİM
Perş. Ara. 09, 2010 7:23 am tarafından visal*1