Ümmet-i Muhammedin Forumu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Kimler hatta?
Toplam 12 kullanıcı online :: 0 Kayıtlı, 0 Gizli ve 12 Misafir

Yok

[ Bütün listeye bak ]


Sitede bugüne kadar en çok 70 kişi Paz Ağus. 28, 2016 5:09 am tarihinde online oldu.
En son konular
» where buy TRAMADOL
KELİM SIDDIK-İ  GÖÇMEN MÜSLÜMANLAR EmptyPaz Tem. 31, 2011 12:01 am tarafından Misafir

» HZ.OSMAN (r.a)'IN HAYATI
KELİM SIDDIK-İ  GÖÇMEN MÜSLÜMANLAR EmptyC.tesi Ocak 29, 2011 2:36 am tarafından V@K@R

» ROMANTIZM DORUKLARINDA KAZI CALISMASI !
KELİM SIDDIK-İ  GÖÇMEN MÜSLÜMANLAR EmptySalı Ara. 28, 2010 3:09 pm tarafından Bäbüsselam

» BU GÜN CUMA
KELİM SIDDIK-İ  GÖÇMEN MÜSLÜMANLAR EmptyPaz Ara. 19, 2010 8:55 am tarafından visal*1

» GELSEEYDİN SEVGİLİ
KELİM SIDDIK-İ  GÖÇMEN MÜSLÜMANLAR EmptyPaz Ara. 19, 2010 8:41 am tarafından visal*1

» iman (AMENTÜ)
KELİM SIDDIK-İ  GÖÇMEN MÜSLÜMANLAR EmptyPaz Ara. 19, 2010 8:33 am tarafından visal*1

» mübarek cuma günü
KELİM SIDDIK-İ  GÖÇMEN MÜSLÜMANLAR EmptyPaz Ara. 19, 2010 8:24 am tarafından visal*1

» dosta doğru
KELİM SIDDIK-İ  GÖÇMEN MÜSLÜMANLAR EmptyPaz Ara. 12, 2010 6:42 pm tarafından visal*1

» SENİ SEVİYORUM EFENDİM
KELİM SIDDIK-İ  GÖÇMEN MÜSLÜMANLAR EmptyPerş. Ara. 09, 2010 7:23 am tarafından visal*1

Temmuz 2024
PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
293031    

Takvim Takvim

panolarimiz


KELİM SIDDIK-İ GÖÇMEN MÜSLÜMANLAR

Aşağa gitmek

KELİM SIDDIK-İ  GÖÇMEN MÜSLÜMANLAR Empty KELİM SIDDIK-İ GÖÇMEN MÜSLÜMANLAR

Mesaj  V@K@R Paz Nis. 25, 2010 4:58 pm


Kelim Sıddıki
1932-1996

İlgi alanını İngiltere'deki göçmen Müslüman nesil oluşturuyordu. ‘Aslen Müslüman olarak bu ülkeye göç eden, Asyalı, Afrikalı Müslümanlar’ın ve bunların çocuklarının kimliklerini korumaları çok büyük bir önem arzediyor. Batı kültürü batıl kültürdür; bu kültürde bazı Müslümanlar boğulacaklar; ama boğulmayan Müslümanlar da İslam kültürünü bu topluma yerleştireceklerdir.’ O’nun kalkış noktası budur.
1972 de British Kütüphanesi’ne ve Londra Üniversitesi'ne yakın bir yerde The Müslim Institute for Research and Planning 'i kurdu. Arapça, İngilizce ve diğer dillerde kitapları içeren küçük bir Kütüphanesi vardı.
Kurum kendi kendine global İslami Hareket’in bir parçasını oluşturur, fakat bu sadece akademik düzeydedir. Birleşik Krallık'ta, entellektüel sahada Müslümanlar’ın varlığını güçlendirmek için uğraşır. Öğrenci olarak gelip, Batı toplumunda yaşayan Müslümanlar’ın entellektüel mükemmelliklerini geliştirmek amacındadır. British Üniversitesi'nde çeşitli kurslara devam eden öğrencilere değerli akademik tavsiyeler vermektedir. Enstitü’yü ziyaret eden İslam Alimleri, Enstitü’nün imkanlarından istifade etmektedir.
Müslümanlar, uyruklarına, etnik, lisan veya diğer özelliklerine bakılmaksızın kabul edilmektedir.
1971 de Londra'da Müslümanlar’dan gayrı resmi bir grup toplantılar yapmaya başladı ve Enstitü'nün amaçlarını belirlemek için 2 yıl çalıştı. Bu gurup kendi aralarında şu soruları sordu: Gerçekten ve tam olarak Müslümanlar’ın bugünkü durumu nedir? Yanlış olan ne? Bizim niahi amacımız ne? Biz gerçekten neler yapabiliriz? Değişim stratejisi nedir? Bizim takip edeceğimiz strateji ne olmalıdır?
Bu ve benzeri sorular Enstitü Hazırlık Komitesi'nce cevaplandırıldı ve teklif broşürü olarak, 1974 de dünya çapında yayınlandı.
Kurucu üyeler, Enstitü'nün Dünya Müslümanları’nı temsilen kurulmasının daha uygun olacağını düşünerek, kurucu üyeliği için dünya Müslümanları’nı davet etti.
Kurucu üyelerin sayısı, önce Londra'dan düzinelerle başladı. Sonra dünyanın birçok bölgesinden yavaş, fakat düzenlice üyeler katıldı. Global yaklaşım yöntemini tutmuştu. Şimdi Dünya çapında kurucu üyelerin çalışma ağı, Enstitü'nün finansal kaynağını sağlamaktadır. Enstitü’ye üye olmanın tek şartı, Müslüman olmaktadır.
Araştırma ve Öğrenme:
Ümmetin yüz yüze bulunduğu kültürel değişimin vazgeçilmez proplemleriyle ilgilidir. Enstitü’nün bu özelliği bütün dünyaca bilinmektedir.
Şu konularda kurslar düzenledi: 1.Hz.Peygamberin Hayatı, 2.İslami Siyasi Düşünce, 3.Bilimsel Felsefe, 4.Arapça Dil Kursu, 5.Gazetecilik.
İran'da İslam Devrimi ile tarihi durum değiştirildi. Devrimi sistematik olarak inceleyen tek akademik kurum oldu. Devrimden sadece 6 ay sonra, İslam Devrimini inceleyen 4 Konferanslık bir kurs düzenledi. Bu konferanslar bastırıldı.[1]
Seminerler:
Akademik aktiviteler içerisinde gerçekleştirilen seminerler, Enstitü'nün proğramlarının önemli bir parçasını oluşturur. Enstitü, düzenli olarak seminer proğramlarına, Ekim 1975 de başladı. Bugüne kadar 50'den fazla seminer düzenledi.
Enstitü, ayrıca 1982 de Londra'da "Dünya Seminerleri" düzenledi. Şimdiye kadar bunların dördü gerçekleştirildi: 1982: Hacc, 1983:İslam'da Devlet ve Politika, 1984: İran-İslam Devrimi, 1985:Pakistan'ın Geeceği.
Bu seminerlerde İslam alimleri, yazarlar, öğrenciler, aktif Müslümanlar, dünyanın her yerinden ve islam’ın değişik düşüncelerine sahip olanlardan kişiler katıldı. Ayrıca binlerce Müslüman’ın katıldığı sergiler düzenlendi. Seminer metinleri yayınlandı. Seminerler devam edderken, bir bülten yayınlanmaktaydı. İslami araştırmalar ve sosyal hizmetlerle ilgili bilim adamları bir araya geliyor.
Halk Konderansları ve Konferans Turları:
Dünya çapında büyük bir İslam Medeniyeti’nin tanıtılmasında ve entellektüel alanların tesisinde, halk konferansları ve konferans turları önemli rol oynar. Enstitü'ye mensup elemanlar İngiltere'de, Amerika'da, Kanada'da, Avustralya'da, Yeni Zellanda'da, Güney Afrika'da, Malezya'da, Hindistan'da, Pakistan'da, Nijerya'da, İran'da ve bazı Arap ülkelerinde çok sayıda Üniversite ve islami organizasyonları ziyaret ederek, konferanslar verdiler.
Yayınlar:
Enstitü'nün irtibatlı olduğu yayınevi vasıtasıyla, 1974'den günümüze, çok sayıda kitap yayınlandı. Kanada'da, Amerika'da, Güney Afrika'da ve Malezya'da irtibatlı olunan Yayınevleri bu kitapları yayınlamaktadır.
İslami Hareket’le ilgili yayınlar, Enstitü’nün en iyi bilinen yayınlarıdır.
1981 de Sıddıki tarafından kaleme alınan islami hareketle ilgili Kitaplar geçmişinden günümüze dünya İslami hareketlerini anlatmaktadır.
İslami Yayınlar Bülteni:
İslam dünyası ve İslam hakkında araştırmaları izleyen 3 aylık bir yayındır. 1985 Nisan'ından beri yayınlanıyır.
Müslim-Medya:
İslam Dünyası’nda etkili olan olaylar hakkında geniş çaplı bilgi ve derinlemesine analizler içeren, aylık haber bültenidir. Abone olmak yoluyla temin edilir. Kasım 1981 de yayınlanmaya başladı.
Uluslararası Hilal Haber Magazin:
Ayda iki kere Toronto'da yayınlanır, ayrıca Londra'da ve Pretoria'da basımı yapılır. magazin dünya çapında periyodik olarak okunan ilk başarılı islami politik yayın.
Sıddıki'nin Görüşleri:
1.Eğitim:
"Bu alanda bir dizi grup ve kuruluşa tarafından çok miktarda yararlı iş zaten gerçekleştirilmiştir. Bununla beraber, İngiltere'de Müslüman çocuklara İslam'ı öğretmek için müşterek bir müfredat proğramı, eğitimle meşgul olanlar için acil bir gerekliliktir. Yardım ve bağışlarla ayakta duran okullar, cinslerin ayrı eğitimini, Müslüman öğretmenlerin dini rehberler olarak hazırlanması, okullarda ibadetin topluca gerçekleştirilmesi, İslami giyim ve İslam'a zıt içeriklere sahip ders proğramı olarak gösterilebilecek olan Milli Müfredat'ın tadilatı gibi konuları tetkik edecek bir İslami Eğitim Komisyonu ( MEC- Muslim Education Comisson) tesis edilecektir. Bu Komisyonun rapor ve tavsiyeleri daha sonra Eğitim ve Bilim Bakanlığı ve İngiltere, Galler, İskoçya ve Kuzey İrlan'da'daki sorumlu kuruluşlarla yapılacak görüşmelerin esasını belirleyecektir."
2.İslam Kişi Hukuku:
"Evlilik, boşanma ve miras gibi İslam Kişi Hukuku'nun enine boyuna tartışılan meselelerinin uygulanması, durumu tetkik edecek ve tavsiyelerde bulunacak, Müslüman hukukçu ve avukatlardan oluşan bir hukuk komisyonu gerekmektedir. Şimdiye kadar İngiliz Hükümeti’nin bu meseleye yaklaşımları, şüpheli, fena ifade edilmiş, hissi, yetkisizce olmuştır. Geçmişte İngiliz Mahkemeleri İngiltere dışında İslam Kişi Hukuku'na göre kararlaştırılan İslami evlilik, boşanma ve miras meselelerini tasdik etmişlerdir. Bu durum, daha sonra İngiliz Hukuku'nun da geçerliliğini tanıyabileceği alanları içeren bir İslami yasal çerçevenin oluşturulması çabasına kaynaklık etmelidir."
3.İslam Hukuk Komisyonu:
"Müslüman toplumun, Hükümet ve Muhalefet Partilerinin yasama proğramlarını sürekli gözaltında tutmak için daimi bir Komisyona ihtiyaçları vardır. Aynı şekilde Komisyon Müslüman toplum için anlam ifade edebilecek, mahkemelerde hakkında hüküm verilmiş davaları da kontrol edebilir. Komisyon Hükümet ve muhalefet partilerine yasama proğramındaki büyük teklifler hakkında yazılı öneriler de verebilir. Komisyon, ayrıca temel hukuki meselelerde bilgilendirilmiş kamuoyunu oluşturabilmek için İslam Danışma Konseyi ve İngiltere Müslümanları Genel İdare Meclisi içerisinde tartışma başlatabilir."
4.Yüksek Eğitimin Finans Edilmesi:
"Bu, camilerin teçhizatlı olarak önemli bir rol oynayabileceği bir alandır. Bir çok caminin bankalarda atıl olarak duran fazladan paraları bulunmaktadır. Bu stoklardan bir bölümü yüksek eğitimdeki Müslüman öğrencilere ödünç para verme projeleri tesis edilmesi için kullanılabilir. Bu gibi projelerin en büyük avantajı, yaşantıların en önemli gelişme safhasında olan genç Müslümanlar arasında islam'ın bir iyiniyet oluşturamasıdır. Bu deney onlara Cami teşekküllerinin kuvvetlendirilmesi ve onlarla Cami arasında bir bağ oluşturulması için ayrıca bir sebeb olacaktır."
5.İslami Hafta Sonu Kolejleri:
"Siret, Tefsir, Kıraat, Hafızlık, İslam Tarih İslam Kültürü ve Medeniyeti, İslam Sanatı, İslami Hareket ve İslami siyasi düşünce gibi konularda dersleri içeren bir müfredat proğramı ülke boyunca oluşturulacak bir İslami Hafta Sonu Kolejleri ağında insanlara sunulabilir. Mümkün olan yerlerde bu gibi kolejler camiler içinde işletilmelidir."
6.İslam Üniversitesi:
"Tartışmalarımıza yön vereceğimiz ve katkıda bulunacağımız açık platform bir İslam Üniversitesi’dir. Bununla beraber ihtiyaç duyduğumuz bu İslam Üniversitesi, sığ ve riyakarane bir Suudi rejimi yapımı olmamalıdır ( tıpkı diğer Batı Üniversiteleri'nde İslam adı altında yapıldığı gibi). Son 20 yılda Londra'da Muslim Institü'nün öncü çalışmalarıyla oluşturulan entellektüel kurumların, bir İslam Üniversitesi için somut kurumlar olacağını ileri sürmekteyiz."
7.İslam Ümmeti Fonu:
"Müslüman topluluğu kendi içinde geniş ölçüde kaynakları harekete geçirmeli ve fonları yükseltmelidir. Bu manifestoda çizilen proğramın yerine getirilmesi için büyük fonlar gereklidir. Örneğin, islami Eğitim Komisyonu, İslam Hukuk Komisyonu, yüksek eğitimindeki öğrenciler için bir kredi fonu, İslami Hafta Sonu Kolejleri ve esas olarak İslam Üniversitesi oluşturulması gibi planları hepsi sermaye yoğunlukludur. Tüm bu komisyonlar, sekreter ve ofis imkanlarıyla desdekenen tam gün çalışan araştırma elemanları gerekmektedir. çeşitli komisyonlarda hizmet veren üyelerin seyahatleri ve diğer giderleri karşılanmalıdır."
8.Uluslararası İslami Hareketler Dayanışması:
"Herhangi bir ülkede Müslümanlar herhangi bir tehlikeyle karşı karşıya kaldıklarında, diğer ülkelerde bulunan İslami Harekete mensup Müslümanlardan yardım ve desdek görebilmelidir. Bu desdek bizzat kişilerin katılımıyla olmalıdır. mesela, Cazayir'de bulunan İslami Hareketin İslami inkişafını mevcut rejim engellemeye çalışmaktadır; eğer böyle bir Uluslararası İslami Hareketler Dayanışması bulunsaydı, dünyanın her ülkesindeki Müslümanlar’ın yanına koşacaklardı ve Cezayir'de İslami Hareket zafere ulaşacaktı."
9.Yöntem:
Sıddıki, Müslümanların gayri İslami rejime sahip ülkelerde mevcut kurumlara girerek İslami mücadele vermelerini istemez. Müslümanların gayri İslami kurumlaşmaların dışında kalarak mücadele vermesini ister. Bu yöntem anlayışından dolayı İngiltere İslam Partisi'ni ve RP yi benimsemez. Aslında Müslim Parlement ile İngiltere İslam Partisi'nin amacı aynıdır, ancak yöntem farklıdır. İslam Partisi mevcut sistem içinde mücadele vermektedir. Oysa Muslim Patlement mevcut sistem dışında mücadele vermek istemektedir.
10.İran ile Bağlantı:
"Londra'da çok sayıda Türk bulunduğu halde; neden ben sizinle sohbet ediyor ve samimi oluyorum?" Çünkü siz beni arayıp buldunuz ve benimle sohbet etmeyi arzuladınız"....
11.Pakistan ve Türkiye:
"Pakistan'daki mevcut İslami gelişme sevindiricidir. Ancak Pakistan'ın geçmişte hatırı sayılır bir deneyimi olmaması Pakistan için bir dezavantajdır. Türkiye'li Müslimanlardan ümitliyiz. Türkiyeli Müslümanlar’ın Osmanlı Hilafeti gibi çok güzel bir deneyimleri vardır. İnşallah Türkiyeli Müslümanlar yeniden İslam Medeniyetini kuracaklardır."
12.İslam Paktı:
"İslam dünyasında ekonomik yönden güçlü olup, diğer İslam ülkelerini kendine bağımlı kılabilecek güçte bir ülkenin bulunmaması nedeniyle İslam Paktı oluşamıyor. İslam Paktı’nın oluşamamasının nedenlerini dış kaynaklı olarak değil de iç kaynaklı sebeblerde aramalıyız."
Müslim Manifesto, Müslim Parlemento:
1990 da Kamuoyuna açıkladı:
"İslam dünyadaki bütün büyük dinler arasında en siyasi olanıdır. İslam ilk yıllarında öyle bir siyasi plartform oluşturmuştu ki, buradan Müslümanlar; büyük devletler, imparatorluklar, bir dünya Medeniyet ve Kültürünün kurucusu olarak evrensel bir rol yükleinmişlerdi. Siyasi ve kültürek bağımlılık onları karakterlerine aykırı bir konuma itmiştir. Şimdi de İngiltere'deki Müslümanlar’dan, tek seçenek olarak bağımlılık ile kültür ve dinlerinin tümüyle dağılışını kabul etmeleri isteniyor.
"Bu Manifesto aşağıdaki kabuller üzerinde kurulmuştur: İngiltere'deki Müslümanlar, ne kaçınılmaz ve daimi sosyal konumları olarak bağımlılığı, ne de kimlik, kültür ve dinlerin dağılışını kabul edebilirler.
Bir azınlık olmalarına karşın Müslümanlar tamamlayıcı bir parçası oldukları dünya Müslümanları topluluğunun ve ümmetin hedeflerine uygun hedefleri belirleyebilirler.
İngiltere’deki Müslümanlar’ın bu hedefleri takip için kurumlar oluşturmaya ve kaynakları harekete geçirmeye ihtiyaçları vardır. Bu aynı zamanda İngiliz toplumu içinde onurlu bir yer edinmeleri için tek yoldur.
İngiltere'de resmi politikanın sunulduğu "Entegrasyon" ve "asimilasyon" dayatmasına karşı kesinlikle direnilmeli ve reddedilmelidir.
Evrensel İslam Ümmeti’nin bir parçası olarak İngiltere içindeki Müslümanlar kendi kişilik ve kültürlerini geliştirmek zorundadırlar."
1.Kurucular Konseyi: Bu bildirinin benimsenmesi ve hazırlanması için bir Kurucular Konseyi oluşturulması düşünülmüştür.
2.İngiltere Müslümanları Konseyi: İngiltere'deki Müslümanlar’ın, bu ülkenin vatandaşları olarak kendileri için hayati olan meseleleri müzakere edecek, aynı zamanda bütün düşünce farklılıklarının özgürce ifade edilebileceği bir plartforma ihtiyaçları vardır.
3.İngiltere Müslümanları Genel Meclisi: İngiltere Müslümanları Konseyi tesis edildikten sonra, İngiltere Müslümanları Genel Meclisi'ni oluşturmak için adımlar atılacaktır. Genel Meclis’in üye sayısı 500 e varabilecektir. Genel Meclis’e üyelik, davet yoluyla olacaktır. Bireylerdan ve aralarında kadınların, gençlerin, öğrencilerin, işadamlarının, meslek sahiplerinin de bulunduğu temsilcilerden oluşacaktır. Genel Meclis İngiltere'deki Müslümanlar’ın hayatının tüm yönlerini yansıtacak şekilde kurulacaktır. Çok sayıda kadının Genel Meclis’e üye olabilmesi için her türlü çaba gösterilecektir. Genel Meclis yılda bir kez toplanacaktır.
4.İngiltere Müslüman Kadınlar Konseyi: "Kadının konumu çok uzun süreden beridir İslam'ın kendisine yöneltilmiş şiddetli bir düşmanlık kampanyasının hedefi olmaktaydı. Batı'nın "İslam'da Kadın'a sağduyudan uzak bakışı batılılaşmış bazı Müslüman ailelerden kadınların sahte bir "özgür" yaşam tarzını taklit etme çabalarıyla kuvvet kazandı. Bir Müslüman kadının asla batılı bir kadın olamayacağı açıktır. Müslüman kadının sosyal rol ve yaşam tarzı sadece giyinme şekli ve hicapla ilgili bir mesele de değildir. Bir İslam toplumundaki kadının konumu hicaptan daha derinlere; eğitim, meslek edinme, çalışma, mülkiyet, boşanma hakkı gibi alanlara uzanr.
İngiltere'de Müslüman kadınlar, yeteneklerini geliştirebilecekleri ve isteklerine tam olarak daima İslam'ın rehberliğinde ulaşabilecekleri tümüyle kendilerinin olan şumullü bir yaşam tarzı geliştirmek için eşsiz bir konumdadır. Ancak bu sadece, müslüman kadınlar kendilerine ait bir ğlartforma sahip olurlarsa gerçekleşecektir.
Müslüman Kadınlar Konseyi'nin kurulmasını teklif ediyoruz. Müslüman kadın, toplumda, Batı'daki sözde serbest kadının sahip olduğundan daha yüksek ve asil bir yere sahiptir."
5.İngiltere'de Müslüman Gençlik ve Öğrenci Kongresi:
"İslami cemiyetler uzunca bir süredir İngiliz Üniversiteleri, yüksek eğitim politeknikleri ve kolejlerde kurulmuş bulunuyor. Fakat, şimdiye kadar faaliyetleri Cuma namazları düzenlemek ve kısmen, İslami kültürle laik eğitimleri birbirine katmakla sınırlı kalmıştı. Şimdiye kadar çok az İslami cemiyet, üyelerinin meseleleri kavrayışlarını geliştirmek için çaba gösterdi. Laik bir meslek hayatı ve yaşam tarzı adına yapılan eğitim, İslami cemiyetlerin varlığından etkilenmemiş bir şekilde devam etti. Şimdi biz, Müslüman genç ve öğrencilerin, İngiltere'deki Müslüman toplumun ve İslam'ın daha şumullu ve uzun vadeli olan hedeflerine ulaşmaya adanmış, bir yaşam tarzı şekillendirmelerine yardım etmek için özelleşmiş bir teşkilat meydana getirmek zorundayız.
Bu hedefi gerçekleştirmek ve Müslüman genç ve öğrencilere kendi potansiyellerinin artması ve gelişmesi için İngiltere Müslüman Gençlik ve Öğrenci Kongresini tesis etme yolunda adımlar atılacaktır. İngiltere'de Müslümanların geleceğini şekillendirmeye Müslüman gençlik tam olarak katılmalıdır.".
Manifestodaki Diğer Konular:
1.İngiliz Otoriteleri İle İlişkliler:
"İslam, Müslümanlar’ın, gayrı Müslim yöneticiler ve siyasi sistemlerin hayat, mülkiyet e özgürlüklerini korumasını korumasını kabul etmelerine izin verir. Bu konumda bulunan Müslümanlar gayri müslim bir Devlete vergi ve diğer borç yükümlülüklerini de ödeyebilirler.
Gayri Müslim bir Devletin koruması altında yaşayan Müslümanlar, İslam'a ve ümmete karşı yükümlülükleri çelişmedikce bu Devlet’in kanunlarına itaat etmelidirler. İngiltere'deki diğer azınlıklar, özellikle Yahudiler ve Katolikler de aynı konumdadır.
İngiliz Yasa Kitabı'nda Allah'ın kanunları ile açıkça çelişen kanunlar var; bunlar tefecilik, çocuk düşürme, homosemsüellik, kumar, alkol satışı ve tüketimi ve ölüm cezasının kaldırılmasıyla ilgili olanlardır; Müslümanlar Allah'ın kanunlarını olduğu kadar tabiatın kanunlarını da aleni ve çirkin bir şekilde çiğneyen yasal ve sosyal bir gündemin herhangi bir kısmı ile ne mutabık olabilirler, ne de buna göz yumabilirler.
Müslümanlar, kanun ve düzenin korunması ve bütün vatandaşlarımız için barışçıl ve sağlıklı koşulların tesisi yönünde yetkililerle işbirliği yapacaklardır.
Müslümanlar, İngiliz Hükümeti’nin keyfi hakaret, müstehcenlik ve suistimale karşı din ve kültürlerini korumayı sağlamasında ısrsr edecek ve gerekli olduğu sürece buna devam edeceklerdir.
Müslümanlar şunu Hükümet ve İngiliz toplumunun bütün kesimleri için açıklığa kavuşturulmuşlardır ki din, kültür ve gelenekleri sebebiyle hakaret ve suistimale uğramamayı ummaktadırlar ve buna tolerans göstermeyeceklerdir."
2.İngiltere'deki Müslüman Topluluğun Hedefleri:
"Qur'ani bir gereklilik olan iyiliği emredip kötülükten men etme" emrini yerine getirmek,
İngiltere'deki Müslüman nufuzu İslam tarafından konulan hedeflerin peşinde organize bir topluluk olarak birleştirmek.
Mümkün olan en yüksek müşterej takva ve çok yönlü manevi ve maddi fazileti kazanmak.
Müslüman toplumu, çağımızın başbelası cinsel sapıklıktan, cinsel yolla nakledilen hastalıklardan, içkiden, kumardan, uyuşturucu müptelalığından,evlilik dışı ilişkiden ve ilgili sosyal ve manevi bozukluklardan uzak, bir barış, uyum ve manevi fazilet adası haline getirmek.
Eğitim, sağlık, araştırma, neşriyat, edebiyat, fen ve beşeri ilimler, ticaret ve yatırım gibi, ihtisas sahalarında Müslüman topluma hizmet etmeye muktedir kurumları oluşturmak ve geliştirmek.
İngiltere'deki Müslüman toplum'da bulunan kültürel, etnik ve din anlayışı farklılığını aşarak ümmet içinde bir birlik örneği ortaya koymak.
Müslümanlar için tıp, mühendislik, hukuk, muhasebe, öğretmenlik gibi birlik organlarının henüz bulunmadığı alanlarda büyük mesleki birlikler oluşturmak.
Çalışan Müslüman erkek ve kadınlar veya okullardaki çocukların ibadet hakkı, helal yiyecek hakkı ve İslam'a uygun şekilde giyinme hakkını güvence altına almak.
Dullar yetimler, yaşlılar, hastalar, düşkünler, işsizler gibi daha az şanslı olanlar için toplum ve aile kaynaklı bir desdek meydana getirmek."
3.İngiltere'deki Müslüman Bireyin Hayatı İçin Genel Prensipler:
"Erkek veya kadın her Müslüman, kendi özel, şahsi, ailevi, sosyal ve mesleki hayatında mümkün olan en yüksek takva derecesine erişmek için hayatının bütün boyutlarında İslam'ı uygulamak zorundadır.
Her Müslüman, hayatın bütün kısımlarında, özellikle çok yönlü bilginin kazanılmasında, faziletin peşinde koşmalıdır.
Her Müslüman, kendisinin ve kendi ailesinin özel ve sosyal hayatının sadece Allah'ın hoşnutluğunun aranmasına adanmasını sağlamalıdır.
Her Müslüman, kendi yaşam tarzının bugünkü laik, modern, İngiliz lültüründe yaygın olan manevi boşlığu benimsememesini temin etmelidir.
Her Müslüman, İngiliz hukuk sınırları içerisinde yaşamalıdır.
Her Müslüman, İslam'ın hedefleri doğrultusunda bir kimlik geliştirmeye çabalamalı ve evrensel islami hareketin bu hedeflere yönelik mücadelesine katılmalıdır.
Cihad, islam'ın temel bir gereğidir ve İngiltere'de yaşamak veya yurttaşlığa kabul ve doğum yoluyla İngiliz vatandaşlığına sahip olmak Müslümanı cihada katılma görevinden muaf tutmaz; bu katılım herhangi bir dış ülkede silahlı mücadelede aktif hizmet veya dünyanın herhangi bir yerinde böyle bir mücadele içinde olanlara maddi ve manevi desteğin sağlanması şeklinde olabilir.
Her Müslüman sadece önüne bir yardım sandığı uzatıldığında küçük veya önemsiz miktarda yardım etme alışkanlığı yerine, gelirinin belli bir miktarıyla islami harekete düzenli katkıda bulunmalıdır.
Her Müslüman, kendi şahsi hedeflerini, İngiltere'deki Müslüman toplumun, ümmetin ve Evrensel İslami Hareket’in çatısı içinde takip etmelidir."
Hakkındaki Değerlendirmelerden:
Fehmi Şinnavi : "Düşüncelerimin en çok tecessüm ettiği ve olgunlaştığı kişiydi" diyor ve O’nu Walzman'ın Yahudi Devleti’nin kuruluşunda oynadığı rolün aynısını Dünya İslam Devleti'nin kurulmasında oynaması gerektiği kanaatindedir.
A. Müftüoğlu:" Bugün İslam ailesinin sorunlarını, engin bir sorumluluk duygusuyla paylaşan, İslam insanının vicdanı, dili, sesi olan aydınlar, entellektüeller ve akademisyenler de vardır. 18 Nisan 96 da Hak'ya yürüyen Dr.Kelim Sıddıki, İslam vicadının yeniden uyanışı yolunda bir iktisatcı, uluslararası ilişkiler uzmanı, gazeteci, üniversite hocası, yazar , yayıncı siyaset adam aktivist gibi pek çok niteliklere sahip bir aydınd bir entellektüeldi, bir akademisyendi.
İngiltere'de 25 yıl boyunca sürdürdüğü İslami çalışmalarla; yayınladığı, uluslararası İslami hareketin sesi olmayı amaçlayan gazetelerle, kurduğu ajans ve enstitü ile, düzenlediği uluslararası konferans ve seminerlerle, yayınladığı kitaplarla, hayata geçirdiği İslam Parlementosu, Beytulmali İslami Zekat, Fitre, Helal Gıda Organizasyonları, Şehadet ve Cihad fonu vb. gibi İslami kurumlarla İslamın bozulan temel bütünlüğünü kurmaya çalıştı. Dilsiz, kavramsız, tavırsız, kurumsuz, hareketsiz bir islam, felce uğramış bir bilinç İslam halklarının yazgısı olamazdı. Dr. Sıddıki bir bilinç dünyası inşa etmek istedi. Dünya müslümanlığı sisteme bağlı bir dil kullanırken, özellikle İslam Devrimi’nin İran'daki başarısını takip eden dönemde, devrimci önderlikle bütünleşerek, İslam devriminin amaçları doğrultusunda bütün dünyada geçerli olabilecej, sistemden bağımsız bir söylemi somutlaştırdı. Bu amaçla , çeşitli renklerden çeşitli etnik aidiyetlerden, çeşitli mezheplerden, ülkelerden, aydınlar, fakihler, düşünürler, hareket önderleri, savaşçılar, aktivistleri bir araya getirerek bunlarla yerellikleri, bölgecilikleri, ulusculukları, mezhepcilikleri aşarak; bilinçdışı bakış açılarını terkederek, restorasyoncu düşünceleri bırakarak; pratik düşünceler etrafında, İslam silsilesinin aklını-bilincini- ruhunu-umudunu temsil edebilecek sahici ve dolaysız bir islami mücadele dilinin ufkunu aştı.
Sıddıki, bilinçli bir gelecek tasarımının ümmet temelinde inşa edilmesi gerektiğine inanıyordu. Hayalperest değildi. Ütopik akımlara, yanlış biçimlerine itibar etmedi. Bilgi, bilinç, eylem kaynaşmasının İslam Devrimi'nde olduğu gibi fiili bir mücadele içerisinde şekillendiğini gördü. Bütün totaliter yalanlar karşısında, kendi inançlarını bütünüyle sahiplenen onurlu bir tavır sergiledi.
İslam Devrimi'ne kadar Müslüman toplumlar, siyasal hayatı olmayan toplumlardı. Müslümanlar siyasal dünyanın dışına itildikleri için, tarihin köleleri oldular. İslam devrimiyle birlikre İslam Dünyasında siyasal ve tarihsel mücadelenin ufku yeniden açıldı. Bu süreçle birlikte İslam, uluslararası sistemin tek hedefi haline geldi. Devrimvi islami oluşumlar, yeryüzünün yalnızca emperyalizmin faaliyet alanı olmadığını, tarihi inşa edecek İslami bir mücadeleyle tarihin sahibi olunabileceğini gösterdiler.
K.Sıddıki, siyasal İslami yapılanma çabalarına öncülük ettiği için, özellikle entellektüel hepimizin çokça tanık olduğu, hepimizin sık sık muhatap olduğumuz eleştirilerdir. İslam’ın siyasal iddiaları karşısında ortaya çıkarılan dünya çapındaki tepkilerden maalesef Müslümanlar da etkilendiler.
Bugünün dünyasında modern politik düşünceler inandırıcı düşünceler olmaktan çıkmış, politik çözümlere güven kalmamıştır. Modern politika yalnızca sınıf çıkarlarını düzenleyen bir kurum haline gelmiştir. Modern politik kavram ve kurumlar insanlık hayatının sorunlarını algılayamıyorlar, çözümleyemiyorlar. Politik felsefelerde umut kalmadığını modern insan da görüyor, anlıyor, ancak alternatifsizlik nedeniyle buna katlanıyor.
Modern siyasal yapılar rasyonalizm, aydınlanma ve bireycilik temelleri üzerinde yükesldi. Bugün bu temeller çürüyor. Bu temellere arkaik/ primitif gerçeklikler olarak bakılıyor. Çünkü bu gerçeklikler insanlık sorunlarına cevap veremediği gibi derinleştiriyor. Politika bütün dünyada kirlenmiştir. Modern politik felsefelerle İslam’ın siyasal görünüşünü karıştırmamak gerekir. Modern politika, kimi kurumlar ve iktidar aygıtları içerir, bir etik içermez. İslami siyaset, insani, ahlaki, tüm alanları, anlamları, ilişkileri, sorunları ve sorumlulukları kapsar.
Modern uluslararası iktidar aygıtı ve egemenlik sistemi, İslam’ın ve Müslümanların yalnızca etik alanla ilgilenmesini, bu alanla ilgili çalışmalar yapmasını istiyorlar. İslam ise kendisi olmak istiyor. İslamın hayatın her alanında ve bütün dünyada kendisi olabilmesi, kendisini gerçekleştirebilmesi için, İslami siyasetin tarihe müdahalesi zorunludur. Dr.Sıddıki, bu gerçeğin bir temsilcisi olarak, İslamı bütün boyutlarıyla ifade etme özgürlüğünü en güzel şekilde kullandı. Modern dünyanın kendisine yönelttiği diktatörce suçlamalar karşısında gerçek bir müslüman kimliği ile hareket etti. İslamın temeli olan kavram ve kurumları somutlaştıran vir yöntem üzerinde çalıştı. Temel ilkeler üzerinde yükselecek bir yapılanmanın uğraşları içerisindeydi. Dr. Sıddıki, İslam halklarının içerisinde bulunduğu gerçekliklerle doğrudan ilgili bulunuyordu.
Dr.Sıddıki kendisini eylemleriyle kanıtladı."[2]
Ingmar Karlsson, ‘Rüşdi olayı, dikkatlerin İngiltere’deki Müslüman göçmenler arasındaki politik ve sosyal hoşnutsuzluğa çekilmesini sağladı. Nefret edilen Rüşdi’ye karşı ilk ölüm fermanı talebi, İranlı Ayatullahlar veya Mollalardan değil, İngiltere’nin Bradford kentindeki Camiden geldi. İngilizler işte o zaman, toplumdan hoşnut olmayan Müslümanlar’ın ‘Şeytan Ayetleri’ni yakmak için düzenledikleri toplantıları, sokaklardaki yürüyüşlerini büyük bir şaşkınlık ve şok içinde izleyerek, tanımadıkları bir İngiltere’yle karşılaştılar. Hatta, Rüşdi olayından sonra bir ‘İslam Partisi’ kuruldu ama, Parti seçimlerde bugüne kadar herhangi bir başarı gösteremedi. İngiltere’de yaklaşık 2 Milyom Müslüman İngiliz vatandaşı olmasına karşın, Parlemento’da bir temsilcileri bile yoktur.
Rüşdi’yi eleştirenlerin başında yer alan köktenci Müslüman Örgütü ‘Muslime Institut’ başkanı Kelim Sıddıki 1990’da ‘Müslüman Çağrısı- Yaşama Stratejisi’ adlı yazılı belgede, İngiltere’deki Müslümanlar’ın dini görevlerini yerine getirmelerini talep etmekle yetinmeyerek, onlardan İngiliz yasaları yerine ‘İslan Yasaları’na uymalarını istedi. Bir Müslüman Konseyi ve Danışma Meclisi oluşturulmaı gerektiğini belirterek, Müslümanlar’ın İngiliz toplumuyla bütünleşmeleri düşüncesini reddetti. Sıddıki, Batı Politik sistemi İslam ile hiçbir şekilde bağdaşmadığı için, ‘kutsal inek, Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi’ye karşı bir İslam alternativi oluşturmaya çalıştığını söylüyor.
Sıddıki’nın çağrısı, İngiltere içinde yeni bir yasal statüye sahip olmasını istediği Müslüman toplumun nasıl oluşturulacağını da aşamalarıyla gösteriyor. Sıddıki’nın sözünü ettiği Müslüman toplumda günahkarlara ve Allah’ı küçük düşürenlere karşı yasalar sertleşecek, İslam’ı eğitim veren okulların yanı sıra, bir İslam Üniversitesi kurulacaktır. Sıddıki’nin çağrısı şöyledir:
‘Biz özerk bir toplumuz, dolayısıyla, iç ve dış politikadaki amaç ve hedeflerimizi kendimiz saptayıp, hangi konulara öncelik tanıyacağımızı da kendimiz karar veririz. Çocuklarımıza ayrımcılık uygulayan müdür ve öğretmenlerden bıktık. ‘
Sıddıki çağrısında, Batı Demokrasi’sinin beşiği İngiltere’de Müslümanlar’ın kendi politik-sistemlerini kurmalarını istedi. Ocak 1992 de İngiltere Parlementosu’na kariı 24 ü kadın 155 üyeden oluşan bir ‘İslami Parlemento’ kuruldu. Patlemento üyeleri, seçim yerine Müslüman Çağrısına imza koyanlar tarafından atandı. Parlemento’nun bu üstten yönetimi ve elit karekteri İngiltere’deki radikal Müslümanlar’ın tepkisiyle karşılandığı gibi, yerel Müslüman Konseyi temsilcileri de, Parlemento’yla işbirliği yapmak istemediklerini açıkladılar. Bu liderler ayrıca, İngiltere’yke bütünleşme veya geleneksel Müslüman kimliğini korumak konularında da bölünmüş durumdalar. Öyle gözüuüyor ki, genel olarak kendi örgütlerini temsil etmek yerine, birbirlerinin şeref ve namusuna sahip çıkmaya daha fazla ilgi duyuyorlar.
Muslim İnstitut açıkça, İran nüfuzunda bulunuyor. İngiltere’deki Müslümanlar’ın Muslim İnstitüt’ü ne ölçüde desdeklediklerini kestirmek güçtür. Sıddıki, yandaşları daha çok Pakistan ile Bangladeşliler’den oluşuyor. Sıddıki (ö. 1996) militanca konuşmalarına karşın, Londra’nın banliyölerinden Sloug’da vir billa’da burjuva hayat yaşıyor’ der yazar.’
Bir makalesi.
Tarihin dönüm noktasındayız. Bu öyle bir dönüm noktasıdır ki, insanlık her zaman böyle bir dönüm noktasına kolay kolay gelemez. Tarihe bakacak olrsak tarih bir istikamette dümdüz gider. Tarihin zikzak ettiği çok enderdir. İnsanlığın geçmişine dikkat edilirse, gelmiş geçmiş Medeniyetler yüzlerce yılı arkalarında bırakmışlardır. Örneğin, Çin, Mezopotamya ;Yunan Medeniyeti gibi. vs.vs.
Şu anda gelmiş olduğumuz noktada ise her şey o kadar hızlı gidiyorki, yaptığımız füzeler, uçaklar gibi veyahut da ulaşmış olduğumuz modern aletler gibi her şey hızlı bir şekilde gelişiyor. Şu anda, bir tarafta tarihin yavaş gittiği, diğer tarafta tarihin çok hızlı mesafe aldığı bir durumla karşı karşıyayız.
Tarihin akıp gittiği kanalda yerlerini alanlar, çok çabuk ezilmişler ve ezilirler. Ev ödevlerini yapmayanlar mutlaka helak olurlar. Tarihe baktığımız zaman şu anda Amerikalılar’ın, Ruslar’ın, Çinliler’in hızlı bir şekilde, işte 50-60 senelik kısa bir sürede, çok hızla hareket ettiğini görüyoruz. Bu hareketlerinin sonucunda aynı şekilde kısa bir süre sonra duvara çarparak kendilerini helak edecekleri bir durumla karşı karşıyalar. Eğer aynı şey kanalda gidenlerin başına gelecek olursa, o zaman insanlık hiç bir şey başaramaz..
Peki nedir bu tarihteki yavaş giden şeyden kastımız?..
Ben size özetlemeye çalışayım. Tarihin ilahi bir hedefi var. Allah tarafından yaratılmış olan insana Allah tarafından seçme hakkı vermiş. Ya ilahi vahyin belirlediği tarih kanalından gidersin veyahutta, onun tersi olan yoldan. Üçüncü bir yol yoktur. Bu yanda veya öbür yandasın. Bir defa tercihinizin hangi yolda olduğunun kararını verdiğinizde, - bu kardeşiniz İslam’da karar kılmıştır- artık o karara göre hareket edersiniz. Bir defa siz o kararı vermişseniz ondan sonraki hadiselerin tümü o verilmiş olan kararın üzerine bina edilmiş olan hareket ve eylemlerdir.
Allah sübhanehu ve teala insanı hayvan olarak yaratmadı. Allah insanı bir melek olarak da yaratmadı. Bu hususdaki en açık şey hepimizin bildiği gibi Allah Qur'anda "ben arzda bir Halife yaratacağım" dedi ve Allah insana kendi ruhundan üfledi.
İnsanların yaşayışında, tavır ve hareketlerinde, yapacağı işlerde en öbemli şey adalettir. Yani, adil insanın yapacağı her türlü hareket ve tavır o adlin ölçüsü ile ölçüldüğünden, halimizin hakta mı batılda mı olduğunu, yaptığımız işin doğru mu yanlış mı olduğuna ancak adaletin ölçüsü ile ölçtüğümüzde karar verebiliriz. Öyle ki, ister bu insanlar arasında, ister aile arasındaki veyahut da toplumlar arasındaki ilişkiler olsun, ancak o ölçüye vurulduğunda karar verilebilir hak mı Batı mı olduğuna.
İnsanın adaleti hakim kılabilmesi için devlete, güce, halifeliğe ,ihtiyacı vardır. Adaleti tahakkuk ettirebilmek için, devletin kendisinin adalet üzerine bina edilmesi gereklidir ki, ancak adil insanların oluşturduğu Devlet adaleti tahakkuk ettirebilir. Onun için devletin cihad, tebliğ, şura, dava, zekat kavramları üzerine bina edilmesi gereklidir.
İslam zulmü, baskıyı yok etmek istiyor. İslam'ın zulmü ve baskıyı yok edebilmesi ise, zayıflığı ortadan kaldırması için, insanın güçlü olması lazım. Bugün Batı Medeniyetleri’ne baktığımız zaman bu geldiğimiz noktada diyebiliriz ki, insanlık tarihi boyunca gelmiş geçmiş olan Medeniyetlerin en kan içicisi, en zalim olanı Batılılar'ın günümüzdeki medeniyetidir. Şu anda yeryüzünde varolan mücadelelere, yapılan eylemlere bakınız; Batı kendi varlığı için gayri hukuki durumunu, kendi düzenini öyle bir hale getirmek istiyor ki bu düzen ebedi olarak yeryüzünde devam etsin.
Batılı adamın tarihine bakın. Batılı adam gittiği her yerde, ilk önce oradaki insanların sahip olduğu veyahutta varlıklarını sürdürdükleri kültür-ahlak anlayışını ,ekonomisini yerle bir etmekteydi. Batı nereye gittiyse, hangi topluma ulaşdıysa, ilk önce orada olan yaşayan şeyleri yok etmekle işe başladı. Kendisine rakip görünen her şeyi imha etti.. Batılı adam kendi rengine uyum sağlamayan her şeyin imhasında sakınca görmedi. Çünkü Medeniyet batılı adamın kendisiydi.
Bu noktada açıklamalarımızın ışığında şunu söylemek istiyorum: Batılı adam bu ruh haliyle İslam'a da baktı, Müslümanlar'a da baktı. İslamı okumaya-öğrenmeye çalıştı. Ama islamı öğrenmek-anlamak için değil, bilakis İslam'ı ve Müslümanları imha ve yok edebilmek için İslam'ı öğrenme ve O'nu araştırma çabasına girişti. 1400 sene önce İslam'ın gelişinden kısa bir süre sonra Müslümanlar, İslam'ı yani kendilerine gönderilmiş vahyi terk ettiler. O yolu bıraktılar. İşte o yolu bırakalıdan beri cezasını bu güne kadar çekmekteyiz. Bu güne kadar olan hadiselerin tümü işte o zaman hak olan vahiyden yüz çevirmemizden kaynaklanıyor. Bugün bizim ezilmişliğimiz, sömürülmüşlüğümüz işte başımıza gelen belaların tümü oraya dayanmaktadır.
Normalinde 1400 sene evvel dedim. Aşağı yukarı. Peki sorular, tabi niçin?..
Allah bize Qur'an'ı gönderdi, vahyi gönderdi ve bize bildirmek istediği her şeyi bildirdi. Biz "belki Allah'ın bu gönderdikleri geldikten sonra insanlar haktan şaşmazlar" dedik. Bu şekilde kalırlar ve biz kendi hayalimizde bunun böyle olacağını düşünerek yola çıktık.
Bir anlamda demek gerekli ki, bu hem yazmış olduğu belki arzusuydu, isteğiydi.Öyle ki eğer Müslümanlar o günlerde Yanlışlıklar-hatalar yapmasalardı, eğer insanlar haktan yüz çevirmemiş olmasaydı, bugün adalet, rahmet ve merhametin olduğu bir dünya olsaydı, belki de mücadele olmazdı. Oysa biz tarihten biliyoruz ki 124 bin veya daha fazla Peygamber insanlığa doğru yolu göstermişler ve insan o haktan yüz çevirmiş veya dönmüşler, tekrar peygamberler gelmiş ve tekrar onlar yollarını şaşırmışlar. İşte o mücadele buraya dayanmakta, yani Allah'ın arzusuna. Hak tarihi perspektifinde değerlendirilmelidir.
Şimdi dikkatinizi çekmek istediğim nokta şudur. Öyle ki, Nebi geldi, vahiy geldi, Allah bize söylemek istediklerini söyledi. Biz biliyoruz ki bundan sonra Peygamber yoktur ve daha da vahiy gelmeyecektir. Öyle ki daha evvelki toplumlarla bizim aramızdaki fark, daha evvelki toplumlar şaştıklarında- saptıklarında Allah onlara Peygamber gönderiyordu, ancak bizim halimiz öyle değil. Öyle ki İslam cemaatı, Müslümanlar, kendilerini değiştirecek, hakka çağıracak, Allah'ın emirlerini anlatacak olan insanları kendi içinden çıkartmak zorundadır. Son Peygamber geldiğinde küfür ile İslam'ın savaşı sadece küçük bir bölgedeydi. Hicaz dediğimiz o bölgede küfür ile iman, kafirle Müslüman karşı karşıya gelmiş ve mücadele etmişti. Cahiliyye oradaydı, İslam geldi oradaki cahiliyyeyi ezdi. Ben öyle inanıyorum ki şu andaki hal o günkünden farklı değil. Değişen şey o zamankilerin Arab bölgesinde şu andaki küfrün globalleşmesi. Küfrün cihanın her yerinde varolmasına karşılık olarak da ümmet te aynı şekilde global bir haldedir. Onların olduğu gibi biz de her yerdeyiz. Öyle bir nokta ki, şu andaki can alan nokta cihanşumul küfürle, cihanşumul İslam arasındaki can siperane bir mücadele.
Bir önemli noktaya dikkat çekmek isterim: İslam bütün olarak var. İslam eksiksiz olarak var. Yalnız İslam Tarihi şu anda tamamlanmış değil. İslam Tarihi eksik. Sözlerimi yanlış anlamanızı istemiyorum. Tekrar ediyorum. İslam'da hiç bir eksiklik yoktur. İslam Tarihi daha tamamlanmamıştır. İşte dikkat çekmek istediğim nokta bdur. İslam'ın tarihi tamamlanmamıştır. Nitekim, Allah Qur'an'da bize buyuruyor: "O Peygamberlerde sizin için usvetu'l-hasebe vardır." Demek ki bizim geldiğimiz noktada eğer ki tamamlanmamış olsaydı, bizim Peygamberlerin davrandığı gibi davranmamızı gerektirecek bir şey olmazdı. Allah Rasulu’nun sünnetine baktığımızda önemli bir şey görürsünüz. Allah Rasulu Qur'an'ı adım adım hayata geçirmiş. Allah isteseydi Rasulu'ne derdi ki: " bu bir Kitabdır, getirdiğim masaya koydum. İman etmek veya etmemek sizin bileceğiniz iştir." Ama, öyle değil. Allah'ın Rasulu adım adım Allah'ın O'na göndermiş olduğu hukuku insanlara tatbik etti. Öyle bir şey ki, Qur'an küfür ile iman mücadelesinde savaşın tam ortasında ve savaşanın ta kendisiydi. Onun için Hz. Aişe'den gelen bir rivayette Allah Rasulu'nın ahlakı sorulduğunda, "O'nun ahlakı Qur'an'dı" deniliyordu. Ki Qur'an bu mücadelenin adıydı.
Öyle bir şey ki, Allah Rasulu'nun sireti Qur'an'ın bir tefsiri halindedir. Dikkatinizi çekmek istediğim nokta şu ki, eğer ki biz aynısını başarmak istiyorsak onun başında tarif edilen metou uygulamak zorundayız. Öyle ki, O'nun yaşantısı, davranışları, hal ve hareketleri, o hadiselerin, meselelerin, olan eylemlerin yer ve zamanına göre doğumundan ölümüne kadar herşey o meselere göre geliyor, o meselelere göre cereyan ediyor ve davranılıyordu. Bizim uygulamamız gereken bugün, işte bu bize anlatılan Peygamber'in hadisleri , siyeri, O'nun yaşantıları, bize ulaşan son alimlerin -ki, Allah onlardan razı olsun- o hadislere bakış açımızda O'nun gibi olsun diye eksiksiz olarak bize aktarmaya çalıştıkları, işte o meselelerden öğrenilecek olan şeylerdir.
Bize hadiselerin nasıl olduğunu, hadisenin yaşantı biçimini ve o yaşantı biöiminin aktarılışı yazılmış. Bu hususta yeterli kitaplar ve dökümanlar mevcut. Ancak bir eksiğimiz var. Hz. Peygamber'in yapmış olduğu, yaşamış olduğu, söylemiş olduğu adına hadis ve siyer dediğimiz meselelerin çağdai versiyonu. Yani bugün nasıl çözebiliriz? Bunları bu modern çağa nasıl uygulayabiliriz? Kaynakları eksik. Şu anda ne yazık ki, bu eksik. Örneğin siz Almanya' da yaşıyorsunuz, biz İngiltere'de yaşıyoruz. İşte sorun burada. Biz azınlık olarak yaşadığımız bu ülkelerde kafirlerle beraber nasıl yaşayabiliriz? Ben bizim klasik kaynaklarımızda ne yazık ki bu hususu çözecek kitap bilmiyorum. Bizim kaynaklarımızda ne yazık ki bu ülkelerde azınlık halinde nasıl yaşayabileceğimize dair herhangi bir çözüm yok. Ancak ben alim değilim, fakat ben bugüne kadar bana bunları söyleyebilecek, tavsiye edebilecek bir alim de bilmiyorum.
Örneğin, TV da bu Selman Rüşdü hadisesi ile ilgili bir oturumda "İngiltere'de oturmakta olan Müslümanlar buradaki kanunlara uymak zorundalar" dedim. Bir çok alim beni bu hususta eleştirdi, kınadı ve "hayır biz oturduğumuz o ülkenin kanunlarına uymak zorunda değiliz" dediler. Ben o zaman onlara "iyi bu adamların kanunlarına uyacağız, nasıl uyacağız? Onları bana söyleyin" dedim. Dediler ki, "yok bunların hiçbir kanununa boyun eğmek zorunda değilsin." Ben onlara dedim ki "İngiltere'de arabalar soldan sürülür. Sen de arabaya oturduğun zaman soldan sürüyorsun. Öyleyse hadi uyma ve sağdan sür bakalım." Sen İngiltere'de sağdan, Almanya'da soldan sürecek olursan on dakika sonra ölü bir adamsın.
Şimdi çok enteresan, onların kanunlarında bize şunu yiyecek, şunu içeceksiniz diye bir kural yok. Ancak onların kanun ve kuralları bazı konularda icbar edici. Örneğin sigorta. İnanır mısınız, İngiltere'de öyle insanlar var ki bunlar "kim arabasını sigorta ettirirse haramdır" diyorlar. Ben de "sigortasız araba süren yakalanacak, hapse gideceksin ya da bir yere çarpıp öleceksin" diyorum. Diyor ki "yok, Allah subhanehu ve teala seni korur, sen sigortasız sür" Onlar mı haklı ben mi haklıyım? Bilmiyorum. Benim meselem onu bunu eleştirmekten çekiştirmekten öte söylemek istiyorum ki bizim Müslümanlar olarak çok proplemimiz var. Bu proplemlerimizi Qur'an ve Sünnet 'in ışığında çözmemiz gerekir. Benim başka bir niyetim yok.
Kendi kendimize sorduk, siyasi sistemde kendimizi nasıl temsil edebiliriz diye? Şer'an ve fıkhen yapmak zorunda olduğun şeyleri yapmak zorundasın. Yine fıkhın kurallarından biridir, yapabildiğin şeyleri en iyi şekilde yaparsın, yapamadığın şeyleri orada bırakırsın. Örneğin biz burada seferi olduğumuz için ya iki namazı beraber veyahut da farzları ikişer rekat kılmamıza müsaade edilmiş. Şimdi bu örneklerle dikkatinizi çekmek istediğim nokta iudur: Bu projektörler altında bakın, glaballeşmiş dünya küfrü, dünya müstekbirleri iktidarda, biz Müslümanlar azınlıktayız.
Ben Hindistan'dan geldiğim için oradan bir örnek istiyorum.Biz Müslümanlar Hindistan'da 800 yıl iktidarda bulunduk. 800 yıl boyunca siyasi bir düşünce ne yazık ki üretmedik. Başımızdaki Kral’ın Müslüman olması bizim için de geçerli idi. Ben siyasi bir düşünce üretmeyi düşünmüyordum. Dikkat ederseniz bizim bu halimiz Allah Rasulu'nun siyerine yani sünnete uymuyor. Allah Rasulu'nun ileri gelenleri hem Mekke'de hem de Medine'de siyasi meseleri aralarında tartışırlardı. Örneğin enteresandır ki, daha Mekke dönemi.. Bedir, Huneyn, Mekke fethi olmamış. Müslümanlar kendi aralarında tartışırlarken, Hz. Ebu Bekr bir gün Bizans İmp.nun Müslümanlar’ın eline geçeceğini, esir düşeceğini ve bunun için çalışmalar yapılacağını söylüyordu. Şimdi geleceğine dair bir meselenin analizini yaparken geçmişte ve şu anda bazı hadiselerin olması lazımdır ki, bununla sen geleceğin analizini yapabilesin. Öyle demek oluyor ki küçücük bir grup iken bile Müslümanlar Mekke'de böyle büyük hedefleri düşünüp konuşuyorlardı.



V@K@R
V@K@R

Mesaj Sayısı : 926
Kayıt tarihi : 01/04/10

http://www.ummetimuhammedinsesi.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

KELİM SIDDIK-İ  GÖÇMEN MÜSLÜMANLAR Empty s

Mesaj  Misafir Ptsi Tem. 19, 2010 4:03 pm

Gül Apla Ne Güzel Yazmışsın Smile

Misafir
Misafir


Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz